TEKNOLOJİ
Giriş Tarihi : 13-02-2023 11:44   Güncelleme : 13-02-2023 11:51

Depremler değil, çürük binaların insanları öldürdüğü gerçektir

Gazeteci Levent Altun deprem bölgesinde yaşananları anlatıyor,4 gündür deprem bölgesindeyim. Asrın felaketinin sonuçlarını ve bıraktığı izleri yerinde görüyorum.

Depremler  değil, çürük binaların insanları öldürdüğü gerçektir

4 gündür deprem bölgesindeyim. Asrın felaketinin sonuçlarını ve bıraktığı izleri yerinde görüyorum.

Ben 17 Ağustos 1999’daki büyük depremi yaşadım, hala aklımda. Yani 4 gündür gördüklerimi ilk kez görmüyorum. Her deprem felaketinden sonra söylenenler bugün yine söyleniyor, konuşulanlar yine aynı. Bir sonraki depremde keşke aynı olmasa diyeceğim ama ne yazık ki aynı olacak!

Çünkü değişen bir şeyin olmadığını üzülerek görüyorum.

Merkez üssü Kahramanmaraş olan korkunç deprem faciası 10 ili vurdu.

En ağır hasarın Hatay’da olduğunu gördük. Özellikle şehir merkezinde sağlam bina çok az! Hatay’ın ardından depremin en çok ağır hasar bıraktığı şehirler Kahramanmaraş ile Adıyaman. Ölü ve yaralı sayısı bu üç şehrimizde her geçen gün daha fazla artıyor. Gaziantep orta şiddette etkilenen şehrimiz. Malatya, Adana, Osmaniye, Şanlıurfa, Kilis ve Diyarbakır ise bu deprem faciasını diğer 3 ilimize oranla hafif hasarla geçiren şehirlerimiz.

Deprem bölgelerinde cep telefonu şirketleri sınıfta kaldı. İletişim en büyük sorun. Bazı şehirlerde elektriğin de kesilmesi tüm yaşamı altüst ediyor.

Birçok şehirde su da olmadığı için insanlar tuvalet ihtiyacını bile zor karşılıyor!

Deprem bölgesini gezdiğimizde gözlemlediğimiz en önemli konu, milletimizin depremden sonra adeta yardım seferberliği başlatmasıydı.

Yollar yardım TIR ve kamyonlarıyla doluydu. Türkiye’nin her yerinden hem gıda hem giyecek hem de ihtiyaç duyulabilecek hemen her şey. En çok da gıda ve giysi.

İnsanlarımızın merhametli ve yardımseverlik refleksi güzel bir şey ancak sistemsizlik ve organizasyonsuzluk nedeniyle ne yazık ki fazla fayda sağlamıyor tam aksine olumsuzluğa neden olduğu bile söylenebilir.

Şöyle ki, Hatay’a gittiğimizde yollarda inanılmaz bir trafik yoğunluğu vardı, kilometrelerce kuyruk oluşmuştu ve çoğu da yardım TIR ve kamyonlarından oluşuyordu. 2 şeritli yolda itfaiye, iş makineleri, ambulans ve sivil araçlar vardı yani tam bir trafik kaosu!

İnsanlarımızın trafikteki sorumsuzluk ve uyanıklık hastalığı her yerde ve her zaman ne yazık ki aynı! Ambulansa yol vermeyenler, arkasına takılıp trafikten kurtulmak isteyenler, çöken yolda herkes beklerken şeritleri ihlal ederek trafik kaosunu iyice işin içinden çıkılmaz hale getirenler... Yardım için giden insanların yardım koşullarını engellemeye çalışmasını inanın anlayamıyorum.

Bir başka konu, bu yardım TIR ve kamyonlarını getirenler kendi imkanlarına ve tercihlerine göre depremzedelere dağıtınca ikinci bir kaos oluştu. Hatta birçok mahalle arasında yüzlerce giysinin yerlerde ve çöplerde olduğuna şahit olduk. Gıda malzemeleri de bol bol dağıtıldı ama ihtiyaca göre dağıtılmadığı için karmaşaya neden oldu.

Hatay’daki bu karmaşa Kahramanmaraş’ta çok yoktu mesela. Trafik ekipleri şehrin birkaç girişinde tüm araçları teker teker kontrol ederek aciliyet durumuna göre şehir merkezine girmesine izin verdi, diğerlerini dışarıda tutarak trafik kaosunu önledi. Doğrusu da buydu. Çünkü depremde en önemli husus, enkaz altındaki depremzedelere bir an önce ulaşabilmektir. Yani gıda ve giysi bence daha sonraki ihtiyaç aciliyeti. İlk birkaç gün yolların sadece ambulans ve itfaiyeye ait olması lazım. Dışarıdakilere dağıtılacak battaniye ve yemek ihtiyacı ise şehir merkezinin dışında oluşturulacak merkezlerde koordine edilmeli.

Ve tüm yardım malzemeleri Devletin kontrolünde, AFAD ve benzeri kuruluşların idaresinde toplanmalı ve kesinlikle şehir merkezine TIR ve kamyon sokulmamalı! Yardımlar eğer şehir merkezinin dışında bir yerde depolansa, depremin olduğu yerlere ambulans, itfaiye ve yardım ekipleri daha kolay girebilirler.

Her depremzedeye ihtiyaç duyduğu gıda, giysi ya da battaniye malzemesi verilmeli. Bazı şehirlerde yardım malzemelerinin yerlere bile bırakıldığına üzülerek şahit olduk.

Yardım konusunda iyi bir koordinasyon şunun için de önemli; depremzedeler bir hafta değil aylarca yardıma ihtiyaç duyacak. Herkes tek seferde yardım edip kenara çekilirse sonraki zamanlarda ne olacak? Bu hafta böyle bir yardım refleksiyle geçti, bakalım sonraki haftalarda aynı refleks sürecek mi?

Yani özetle, yardımlar koordinasyonlu bir şekilde toplanıp dağıtılmalı.

Türk silahlı kuvvetlerine mensup askerler depremin hemen ardından bölgeye gönderilmesi  bu bölgede kontrolü ve güvenliğin sağlanması ve yağmacılara engel olunması açısından iyi olurdu. Ağır hasar gören deprem merkezlerinde kurtarma çalışmalarının geç başlaması da hasarın yüksek olmasının nedenlerinden olarak gösterildi.

Bunlar deprem meydana geldikten sonraki hususlardı.

Oysa depremlerle ilgili söylenecek daha önemli şeyler var. En önemlisi de, depremlerin değil çürük binaların insanları öldürdüğü gerçeğidir.

Kimileri ‘kader’ ya da ‘günah’ gibi kavramlarla gerçek sorunu görmezden gelse de, bilim ve teknoloji asla göz ardı edilmemesi gereken konulardır.

Her depremde görüyoruz ki, kalitesiz malzeme ile kötü zeminlere yapılan binalar yıkılıyor ve bu binalarda yaşayan insanlar hayatını kaybediyor.

Bu kadar net ve bu kadar açık!

Deprem de tıpkı kar ve yağmur gibi bir doğa olayı. Yine olacak hatta İstanbul’da olacağı da biliniyor. Şimdi önlem almak yerine o felaket gününü beklemek kadar yanlış bir şey olabilir mi?

Şimdi herkes müteahhitleri suçluyor ya, çöken binalara izinleri kim verdi? Kim denetledi? Bunların hiç mi suçu yok? Bir başka konu da, bu ülkede sürekli imar afları çıkıyor. Ben imar aflarına kesinlikle karşıyım. Çünkü siz affetseniz de deprem affetmiyor!

İstanbul’daki deprem –Allah korusun- hem 17 Ağustos hem de 6 Şubat’taki bu depremlerden çok daha yıkıcı bir deprem olacak bunu bilmek için kahin olmaya gerek yok.

Sonuç olarak şunu söylemek lazım; yaşadığımız binaları sağlam zemine ve sağlam malzemelerle yaparak depremlerden korkmamıza gerek yok.

Olası felaketlerde de, milletimizin yardımlaşma refleksini doğru bir sistemle ve koordinasyonla işe yarar hale getirebilmektir.

Burada da en büyük iş elbette ki devletimize düşüyor.

Tüm milletimize ve ülkemize tekrar geçmiş olsun diyorum.

AdminAdmin

Admin