Bu deyim tevatür kıvamında halk arasında çok yaygındır. Anlatmak istenen de, hayat dahi bedenimiz de ebedi olamadığına göre, bulunduğumuz görev ve makamlarda mülk olamıyor. Yaşarken bunun bilincinde olmak, lüzumsuz hırsların önüne geçebilir.
Bir makam için, insanlara itibar suikastı yapmak, inançlı toplumlarda ne yazık ki en çok görülen bir durumdur. Tertemiz bir mücadele yerine, film fırıldak işlere tevessül edenler nasıl hala iman ve ahlak dairesine kalabiliyorlar çok şaşıyorum. Dedikodu, gıybet, iftira ve yalan sarmalında bir makam elde etmek çok mu matah? Ya da, haram helal, günah sevap demeden insanların şerefi ve itibarıyla oynamanın hiç mi rahatsızlığı yok?
Gerçekten, "mahkemeye kadıya mülk değil" sözü, hayatımızın bütün evrelerinde düstur edeceğimiz bir ahlak öğretisi ve yaşam felsefesi olmalıdır. Öfkenin, hırsın ve şişkin egonun kurbanı olanlar, bir gün gelir aynı davranışla karşı karşıya kalabilir. İnsanın bir hikayesi, bir duruşu, omurgalı bir tavrı olmalıdır. İkiyüzlü ve münafık tutumlar, küçük zaferler elde etsede, büyük hedefler de bir başarının temel formülü olamaz.
Şehit Başkan Muhsin Yazıcıoğlu, "3 saniyelik ömüre hükmedemediğimiz fani dünya için fırıldak olmaya gerek yok" sözü, aslında yaşam felsefesine dair çok önemli kilometre taşıdır. Dünya da en çok ne olabiliriz? Sonra düşünün, en çok ne olduysak, sonra diye sorun kendinize.
Bir "hiç" değil mi? Hiçlik dünyasında, hiçlik gerçekliğinde bunca saçmalıkları niye yapıyoruz? İnsana en yakışanı, bir makam için mücadele ediliyorsa, kul hakkına girilmemesi ve itibar suikastı gibi insanlığın yüz karası, ahlakın en düşkünü, pespayeliğin en dibi eylemlerden uzak durulmalıdır.
Çünkü, mahkeme kadıya mülk olmadığı gibi, ömür de bedene ve ruhumuza yük olmamalıdır.