NASILDI O SÖZ?

AYDIN DELİKTAŞ

10-06-2022 08:43

Aslında her şey yıllar önce Boğaziçi köprüsünün satılıp satılmaması tartışması ile başladı. 1983 seçimlerine giren parti liderleri ekranlarda vaatlerini anlatırken, Turgut Özal, kaynak yaratmak için köprüyü satacağını söyledi.

 

Bilenler bilir… O tartışmada yumruğu masaya vurup “Sattırmam” diyen Necdet Calp, o çıkışıyla büyük sükse yapmıştı.

 

O tartışma, 1930 yılında milli bir ekonomi oluşturmak için başlatılan devletleşme serüveninin de sona ereceğinin habercisi oldu. Nitekim 1984 yılından itibaren Türkiye, kendini hızlı bir özelleştirme macerasının içinde buldu.

1930 da oluşturulan mantık o dönem Türkiye’yi hızla kalkındırabilecek, en önemlisi de dış bağımlılıktan kurtaracak bir çabanın eseriydi.

 

Buna göre, her beş yılda bir yapılan kalkınma planlaması ile adına KİT denilen Kamu İktisadi Teşekkülleri kuruluyor, bu şekilde devlet özel sektörün ihtiyaç duyduğu temel gereksinimleri dışa bağımlı olmadan karşılıyordu.

 

Hem devlet hem özel sektör kazanıyordu.

 

Devlet uzun yıllar ihtiyaç duyulan alanlarda KİT kurmaya devam etti. 50’li yıllardan sonra işin içine siyaset karıştı. Tamamen profesyonel ve liyakatli yöneticilerin yerini partili yöneticiler almaya başladı.

 

1984 yılından itibaren kaynak üreten bu kitler, geliştirilmek ve yine profesyonel ve liyakatli yönetimlere devredilmek yerine arpalık olduğu gerekçesi ile satılmaya başlandı.

 

Devlet, üreterek değil satarak kaynak oluşturma yolunu seçti.

 

2000’li yıllara kadar bazı siyasiler ara verse de özelleştirme aynı hızla sürüp gitti.

 

Sonra ilginç bir süreç daha başladı. 20 yıl önce aralanan özelleştirme kapısı aniden sonuna kadar açıldı.

 

70 yıl süren devletleşme çabaları yerini, “Devlet şeker mi satar?, Devlet Santral mı işletir?, Devlet sigara mı üretir?, Devlet liman mı işletir?” söylemlerine bıraktı.

 

“Babalar gibi satarım” diyenlerin alkış aldığı günlerden itibaren de tamamı devlet gücüyle yapılabilecek devasa yatımlar satılmaya başlandı.

Sekiz Termik, dokuz hidroelektrik santrali, on şeker fabrikası, on beş sigara fabrikası ve tuzla, Sümer holdingin dokuz üretim fabrikası, on bir liman ve çeşitli alanlarda faaliyet gösterip gösterdiği alanların da sigortası olan on dokuz şirket satıldı.

 

Bugün A’dan Z’ye tüm ürünler yüksek enflasyon sebebiyle neredeyse üç katı fiyatına satılıyor. Çünkü devletin hiçbir sektörde dengeleyici unsur olacak fabrikası, işletmesi, şirketi yok.

Yurt içine satan da yurt dışına ihraç eden de hammadde de yurt dışına bağımlı. Yüksek dövizle alıyorlar, yüksek maliyetle ortaya getirip yüksek fiyatlarla müşteri bulmasını bekliyorlar.

 

Önümüzdeki beş yıl hangi planla kalkınacağımızı konuşmak yerine geçtiğimiz beş yıl neleri kaybettiğimizin çetelesini tutar olduk.

 

Kuşkusuz tüm bunlar o günden bugüne siyasetçilerin ve ülkeyi yönetenlerin suçu değil…

 

Çünkü millet tüm bunları kırk yıl önce, “Satarım” diyene yüzde 45, “Sattırmam” diyene yüzde 30, “Satana da sattırmayana da karışmam” diyene yüzde 23 oy vererek kabul etti.

 

Hayat pahalılığı had safhada, enflasyon rekor kırıyor, paramız pul oldu, döviz aldı başını gidiyor, mazotu şimdilik 25 liradan alıyoruz, ekmek şu kadar, Ayçiçek yağı bu kadar, şeker şu fiyatta diye hayıflanmanın, şikâyet etmenin, ona buna çatmanın, oturup kahırlanmanın bir faydası yok.

 

Sebebi biziz…

O günden bugüne hepimiz.

 

Nasıldı o söz?

“Kema tekunu yuvella aleykum…”

 

Nasılsanız öyle idare olunursunuz!

 

Sağlıcakla kalın…

DİĞER YAZILARI BİR DOKUNUŞ 01-01-1970 03:00 GELENEK... 01-01-1970 03:00 NASIL İNSAN? 01-01-1970 03:00 EKİP… 01-01-1970 03:00 YAĞDIR MEVLAM SU! 01-01-1970 03:00 AHDE VEFA 01-01-1970 03:00 OMURGA 01-01-1970 03:00 HARA 01-01-1970 03:00 FIRILDAK! 01-01-1970 03:00