KURULUŞ ve DEMOKRASİ - Ali DAĞ
Dünya coğrafyasında her bitki her iklimde yetişmiyorsa, demokrasinin de oluşabilmesi ve yaşayabilmesi için gerekli koşulları vardır. Belirli bir eğitim seviyesine ulaşma, yoksulluktan kurtulma, kentleşme ve sanayileşme gibi ortamların oluşması gereklidir. Tek bir gücün egemen olmasına izin vermeden, güçlerin paylaşıldığı, gücün gücü denetlediği örgütlü bir toplum ve yaygın etkili kitle iletişim araçları olmalıdır. Bunlar bir […]

Dünya coğrafyasında her bitki her iklimde yetişmiyorsa, demokrasinin de oluşabilmesi ve yaşayabilmesi için gerekli koşulları vardır. Belirli bir eğitim seviyesine ulaşma, yoksulluktan kurtulma, kentleşme ve sanayileşme gibi ortamların oluşması gereklidir. Tek bir gücün egemen olmasına izin vermeden, güçlerin paylaşıldığı, gücün gücü denetlediği örgütlü bir toplum ve yaygın etkili kitle iletişim araçları olmalıdır.
Bunlar bir anlamda demokrasinin koşullarıdır. Fakat bu koşulların var olması, demokrasinin de kendiliğinden var olacağı anlamına gelmez. Çünkü demokrasinin de kendine özel koşulu vardır. Demokratik kültür. Hoşgörü ve uzlaşmaya dayalı demokratik kültür, ancak demokrasinin yaşam biçimine dönüşmesiyle oldukça uzun zaman içerisinde yerleşir.
Cumhuriyetle birlikte Türkiye’de 1920’lerin Anadolu’suna bakmak lazım. Yukarıdaki koşulların hiç birinin bulunmadığını görüyoruz. Anadolu yoksul feodal ve tarım toplumu. Batı’da demokrasiyi yaratan iki temel sınıftan ikisi de yok. Anadolu’da ne gerçek anlamda bir işçi sınıfı var, nede burjuvazi var. Kitle iletişim araçları dersen yok denecek kadar az. Radyo yok. Gazeteler ise sınırlı sayıda basılmakta ve okur kitlesi sınırlı.
Toplumda sormaya, sorgulamaya ve tartışmaya yer vermeyen sadece biat kültürü hakim. Sınırlı sayıda aydın dışında demokrasi ve özgürlüğü bilen de yok, isteyen de yok. Günümüzde Atatürk’e saldıranların “Kemalizm’de demokrasi yoktur” söylemini değerlendirmek için, 1920 ve 1930’ların Anadolu’sunu değerlendirmek yetmez. Aynı dönemlerde Avrupa’da, bugünkü demokrasinin beşiği sayılan ülkelerin durumuna bakmak lazım.
1930’lu yıllarda günümüzde anladığımız anlamda ki demokrasi, Avrupa’nın hiçbir ülkesinde yok. İtalya 1922, Portekiz 1927, Japonya 1930, Almanya 1933, İspanya 1938 yılında Faşist bir diktatörlüktü.
Fransa ise hızla faşizme doğru teslim olma yolundaydı. Almanya, İtalya ve Japonya gibi sanayileşmiş ülkelerin bile demokrasiye kendi iç dinamikleri ile değil de savaş yenilgisi ile geçtiklerini unutmamalıyız. Unutmamalıyız ki Kemalizm’in erdemlerini ve demokrasi karşısındaki tavrını daha iyi anlayabilelim.
Demokrasinin hiçbir koşulunun olmadığı bir toplumda, Faşizmin, diktatörlüğün tavan yaptığı bir dönemde Atatürk ne düşünüyordu? Toplumu nasıl bir yönetim biçimine hazırlamak istiyordu? Atatürk için demokrasi her şeyden önce bir özgürlük sorunu idi. Atatürk “irade ve egemenlik milletin tümüne aittir ve ait olmalıdır. Demokrasi sosyal yardım veya iktisadi teşkilat sistemi değildir. Demokrasi Maddi refah seviyesi de değildir. Böyle bir görüş vatandaşların siyasi ihtiyaç hürriyetlerini uyutmayı amaçlar.” Diyordu.
Atatürk özgürlük ve demokrasi düşüncesini topluma yaymak için büyük mücadele verdi. Bu mücadeleyi Özgürlük ve demokrasinin “kötü” ve “zararlı” olduğu düşüncesine hakim, dünya diktatörlerinin ve Faşizmin en yaygın olduğu dönemde verdi. Türk toplumu Atatürk gibi bir lidere sahip olduğu için çok şanslı bir millet olmalı…
19 Mayıs 2025