Yedi Asrın Sırrı: Çifte Minareli Medrese’ye Bir Pencere Açmak

Sivas’ta “okullar bölgesi” denince akla ilk olarak Gültepe Mahallesi gelir. Burada okullar, yan yana dizilmiştir. Sabah saatlerinde öğrencilerin oluşturduğu kalabalık, şehrin eğitimle atan kalbini gösterir.Oysa bu manzara yeni değildir.Tam yedi asır önce, Sivas’ın kalbi olan kent meydanı da benzer şekilde bir “okullar bölgesi”ydi. Bugün hâlâ ayakta duran Şifaiye Medresesi (1217), Buruciye Medresesi, Gök Medrese ve […]

14 Nis 2025 - 14:26 YAYINLANMA

Sivas’ta “okullar bölgesi” denince akla ilk olarak Gültepe Mahallesi gelir. Burada okullar, yan yana dizilmiştir. Sabah saatlerinde öğrencilerin oluşturduğu kalabalık, şehrin eğitimle atan kalbini gösterir.
Oysa bu manzara yeni değildir.
Tam yedi asır önce, Sivas’ın kalbi olan kent meydanı da benzer şekilde bir “okullar bölgesi”ydi. Bugün hâlâ ayakta duran Şifaiye Medresesi (1217), Buruciye Medresesi, Gök Medrese ve Çifte Minareli Medrese, 1271 yılında aynı yıl inşa edilmeye başlanmıştır.
Buruciye, köklü bir Arap ailesi tarafından; Gök Medrese, Anadolu Selçuklu Devleti vezirlerinden Sahib Ata Fahrettin Ali tarafından; Çifte Minareli Medrese ise Müslüman olmuş Moğollar, yani İlhanlılar tarafından yaptırılmıştır.


Bu yapılar sadece taş değil; bir zihniyetin, bir çağın ve bu coğrafyaya nüfuz etmiş derin bir kültürün izlerini taşır. Aynı zamanda birlikte var olmanın, farklı alanlarda eğitim vermenin ve ilmi şehrin merkezine koymanın ifadesidir.
Ne yazık ki bu kıymetli yapılardan biri – Çifte Minareli Medrese – bugün yalnızca ön cephesi ve iki minaresiyle ayakta kalabilmiştir. İlhanlı Veziri Sahip Şemseddin Mehmet Cüveynî tarafından inşa ettirilen bu medrese, 19. yüzyılda yaşanan büyük tahribat sonucu büyük ölçüde yıkılmıştır. Artık bir medrese değil, adeta bir hatıradır…


Ama hatıraları diri tutmak mümkündür.
Peki, bu yapının ilk hâli gözümüzün önünde yeniden canlansa ne olur?
Tarihe bir pencere açmak mümkündür. Elimizdeki arşivlerden, temel kalıntılardan yola çıkarak; medresenin orijinal hâlini belli bir bakış açısından gösteren bir cam levha yerleştirilebilir. Yani günümüzde medreseye belirli bir noktadan bakan biri, camın arkasında yedi asır öncesine tanıklık edebilir.
Bu, yalnızca mimari bir fikir değil; aynı zamanda bir bilinç kazandırma yoludur.
Gençlerimize bu yapının ne olduğunu göstermezsek, onu yalnızca “bir duvar” olarak görmeleri kaçınılmazdır. Yazı yazan, taşını parçalayan, geçmişi umursamayan bir anlayış; tarihi tanımamanın sonucudur.
Ama biz tanıtırsak…
Biz gösterirsek…
Biz tarihî medreseyi yeniden hayal ettirirsek…
O zaman gençlerimiz tarihi yapılara değil, doğrudan tarihe yazı yazmak isterler.
Yıkmak yerine yaşatmak isterler.
Ve belki o zaman, Çifte Minareli Medrese yeniden konuşmaya başlar.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: