BEYAZ PERDELİ EVLER - Ömer Haydar KARAKUŞ
“Bu minibüs de dolu gelirse ablamlara uğramadan eve geçmek zorunda kalırım.” diye düşündü genç kız. Üstelik yağmur da çiselemeye başlamış E-5’in artan trafiğine bir de su birikintileri eklenmişti. “Yok, karşıya geçmezsem buradan binemeyeceğim boş bir dolmuşa.” diye konuştu kendi kendine. Mersin istikametinden yüklenip doğuya doğru giden, öfkeli sesler çıkaran kamyonların arasından zorla karşıya geçti. Kültür […]
“Bu minibüs de dolu gelirse ablamlara uğramadan eve geçmek zorunda kalırım.” diye düşündü genç kız. Üstelik yağmur da çiselemeye başlamış E-5’in artan trafiğine bir de su birikintileri eklenmişti. “Yok, karşıya geçmezsem buradan binemeyeceğim boş bir dolmuşa.” diye konuştu kendi kendine. Mersin istikametinden yüklenip doğuya doğru giden, öfkeli sesler çıkaran kamyonların arasından zorla karşıya geçti. Kültür merkezinin bahçesini kullanıp yolu kısaltmak istedi “Binanın içinden geçsem de olur.” diye düşünüp tam binaya giriyordu ki “Nereye küçük hanım?” sesiyle irkildi. “Şey…” dedi çekinerek “Duraklara geçecektim de…” “İyi de yol mu burası? Bak, hem içerde prova var.” cevap vermeden geri dönüyordu ki “Neyse geç hadi geç ama sakın ses çıkarma bak hoca çok kızar.” dedi. Prova deyince aklına ablasının konu komşuya elbise dikerken yaptırdığı provalar geldi, içerde terzi mi varmış diye düşündü, hoca kim ? Bunları düşünerek sessizce girdi yüksek tavanlı binadan içeriye. Sağ taraftaki açık kapıdan içeriye ürkekce baktı, kırmızı koltukları olan salondan sesler yükseliyordu, bir kadın, “Doktor, saat başı verilecek ilaçlar dedi!” diye bağırıyordu yükses sesle “Ne saat başı be, üç saatte bir. Hem sen karışma ben bakarım anneme” diye cevap verdi, karşısındaki kadın, “haklısın senin evin, senin kuralların” diye karşılık verdi daha düşük bir sesle. Bir anlam veremedi konuşulanlara, ama çıkıp gidemedi de ,davetsiz bir misafir olarak bir müddet daha izledi. Kırmızı koltukların birinde sinirli bir adam arada söylenilenleri kesiyor bağırarak bir şeyler anlatıyordu, daha fazla durup görünmemek için çıkışa doğru yönelirken bu sefer bir şarkı söylüyordu kadınlar: “Çok sevileceksiniz, çok sevileceksiniz.” sözleri kendi kendine tekrar edip gülümsedi, kültür merkezinin bahçesinden çıkarak durağa geldi,sağa sola giden onlarca minibüs arasında tepesinde “Kiremithane” yazan dolmuşa bindi, radyoda Mirkelam çalıyordu, şarkıyı bir müddet dinleyen şöför, seri bir hareketle frekansı değiştirdi, aradığını bulmanın sevinciyle durağın çıkışına doğru biraz hızını artırdı ” senden bir hatıra bana bu şarkı,bir gün gitsen bile hatıran yeter” şarkı sözleri ilerledi,başka şarkılar geçti,genç kız ineceği durağa geldi, minünüsten indi. Ablasının evine doğru yürürken yağmur artmış,ayakları ıslanmıştı, bir an durdu gözü eski komşularının evine kilitlendi, ne zamandır kapalıydı perdeleri , sonra dönüp ablasının evine baktı, balkonunun içinde yağmur almayacak bölümde beyaz çarşaflar asılıydı, koşar adım giderek kapıyı çaldı. Kapıyı açan ablası ıslanmışsın deli kız,çıkar çabuk çoraplarını dedi, odada oynayan yeğenlerinin yanına gitti, onlara sarıldı ” çok sevileveksiniz” dedi fısıldayarak. Abla yemekte ne var diye sordu, et haşladım dedi ablası yanına patates ister misin? Havuç haşla bana abla, olur mu havuç dedi. Belki de yanına sosyetik bir sos yaparız.
Sivas Devlet Tiyatrosu Emanualle Maria’nın yazıp Ebru Nil Aydın’ın yönettiği “Beyaz” adlı oyunu sahneliyor bu sezon. Hayat kahkahalar ve eğlenceden ibaret değil maalesef. Psikoloji türünü sevenler, biraz duraksamak ve perdesi hala açık evlerin ne denli kıymetli olduğunu hatırlamak için iki kız kardeşin bu “ağır” öyküsü sahnede. İki kız kardeşe Nilhan Nimet Öğütcen Topal ve Canan Koyucu’nun hayat verdiği oyunda ışık tasarımcısı Ahmet Ubuz’u anmadan geçmek haksızlık olur. Süreyi de makul tutan reji dokunuşları ile oyun alkışı hak ediyor.
Perdeleriniz hep açık olsun.
İyi seyirler.