Gecekondu İktidarı
Gecekondu Ailesi: 25 Yıllık İktidarın Sarsılmaz Kalabalığı
Gecekondu mahallelerindeki aileler, 25 yıllık iktidarın en sadık, en sorgusuz destekçileri olarak tarih sahnesindeki yerlerini aldı.
İktidarın en zayıf anlarında bile dimdik durdular; çünkü yaşadıkları ağır koşulları sorgulamak yerine her sıkıntıyı “dış güçlerin oyunu” ya da “ülke üzerine kurulan tuzaklar” olarak yorumlamaya alıştılar.
Bu aileler, ülkenin büyük çoğunluğunu temsil eder. Ne yazık ki bu geniş kitlede hiçbir zaman gerçek bir sınıf bilinci oluşmadı. Kendilerini işçi sınıfının parçası olarak görmediler; emeğin değerini savunmak yerine yoksulluğu kader gibi kabullendiler. Çünkü yıllarca onlara başka bir hikâye anlatılmadı.
Tarımdan, ziraatten, köy ve kasabalardan kopup büyük şehirlere göç eden bu köy-kentliler; şehirde yerleşik hayat yaşayanlar tarafından davranışları, kültürleri ve alışkanlıkları nedeniyle yadırgandı, küçümsendi.
Bu aşağılanmışlık duygusu, içlerinde bir kompleks yarattı. Kendi mahallelerinden birinin “iktidar” olması hâlinde toplumun eğitimli ve yüksek refah seviyesine sahip kesimleri tarafından nihayet kabul göreceklerine inandılar.
Yeni hayata uyum sağlamak yerine değerlerini tamamen kaybedecekleri korkusuyla içlerine kapandılar. Şehir kendi kültürünü dayatırken onlar bu kültürün dışında kaldı; büyükşehirde tutunmanın en kolay yolu olarak gecekondulara sığındılar. Kamu malını sahiplendikleri bu bölgelere “bedavadan kondular” ve bu alışkanlık bugün bile sürüyor.
Zamanla, kendilerini gerçekten temsil eden tek yapının bu günki iktidar olduğuna inandılar.
Böylece parti, bir siyasi yapı olmaktan çıktı; adeta tartışılmaz bir “iman” mertebesine yükseldi.
Bu büyük topluluk ne okur, ne araştırır, ne de duyduğunun ötesine geçer. Bilgi kaynakları bellidir: Aynı kanallar, aynı gazeteler, aynı figürler…
Bu çemberin dışına çıkmazlar; çıkmayı da ihanet sayarlar.
Farklı bir görüş duyduklarında önce tedirgin olurlar, ardından o görüşü “tehlikeli” ya da “yabancı, yalancı” ilan ederler.
Bu kitlenin içindeki bazı kesimler ise iktidar tarafından özellikle beslenir, korunur.
Görevleri açıktır: Mahallede iktidarın dilini yeniden üretmek, sorgulayanı susturmak, eleştireni yaftalamak ve bağlılığı her gün daha da pekiştirmek.
İktidarın mahalleye uzanan en görünür eli işte bu küçük, seçilmiş gruptur.
Bir de iktidarın en tehlikeli unsurları vardır…
Hiç düşünmeyen, üretmeyen, sadece tüketen bu kalabalığı komplo teorileriyle besleyen; sanal düşmanlar icat eden; “ecdad”, “hain”, “beka” gibi kavramlarla mahalleyi sürekli teyakkuzda tutan profesyonel propagandistler.
Onlar, gece gündüz çalışır; gerçeklerle değil korkularla konuşurlar. Çünkü bilirler ki korkan kitle düşünmez.
Düşünmeyen kitle ise sorgulamaz.
İşte bu nedenle gecekondu aileleri, iktidarın en sağlam kalesi hâline gelmiştir.
Yoksullukları artar, yaşam koşulları kötüleşir, hakları budanır; ama yine de iktidara bağlı kalırlar. Çünkü iktidar onlara gerçek bir yaşam değil, onları ayakta tutan bir hikâye sunmuştur.
O hikâyede her zaman bir düşman, bir kumpas, bir saldırı vardır.
Ve bu hikâye zamanla, onları birbirine bağlayan görünmez bir zincire dönüşmüştür.
Öyle ki bu sefil, yoksul, asgari ücretle ya da altında sömürülen insanlar hakkında konuştuğunda seni başka bir ülkenin ajanı, hatta hainlikle suçlarlar.
Asıl trajedi ise şudur:
Bu kalabalıklar gerçek düşmanı hiç görmez.
Bir avuç ayrıcalıklı tarafından yönetildiklerini, fakirliğin kader değil politika olduğunu, kendilerinin yalnızca birer oy deposu olarak görüldüğünü fark etmezler.
Bu gecekondu nüfusunun sloganı çoktan şekillenmiştir:
“Şükret – Sabret – Seyret.”
Fark ettiklerinde ise çok geç olacaktır.