Abdullah Öcalan ne Türk’tür ne Kürt: Nesebi gayri sahih, it oğlu ittir! - Fatih UZUN
Bir sabah uyanıyorsunuz; ülkenin dört bir yanında: “Barış, insan hakları, özgürlük!” diye bağıranların sesleri yankılanıyor. Umutlanıyorsunuz, değil mi? Ama dikkatlice dinlediğinizde fark ediyorsunuz ki bu gürültü arasında, şehit analarının sessiz çığlıkları duyulmuyor. Çünkü bu sözler, teröristleri aklamaya çalışanların maskesi olmuş.Daha da ilginci, bu “barış savunucuları”, Abdullah Öcalan gibi bir figürle pazarlığa tutuşuyor. Abdullah Öcalan ne […]
Bir sabah uyanıyorsunuz; ülkenin dört bir yanında: “Barış, insan hakları, özgürlük!” diye bağıranların sesleri yankılanıyor. Umutlanıyorsunuz, değil mi? Ama dikkatlice dinlediğinizde fark ediyorsunuz ki bu gürültü arasında, şehit analarının sessiz çığlıkları duyulmuyor. Çünkü bu sözler, teröristleri aklamaya çalışanların maskesi olmuş.
Daha da ilginci, bu “barış savunucuları”, Abdullah Öcalan gibi bir figürle pazarlığa tutuşuyor. Abdullah Öcalan ne Türk’tür ne Kürt: Nesebi gayri sahih, it oğlu ittir! Ama bir bakıyorsunuz, onun affedilmesi gerektiğini savunanlar, bölgesel barış adı altında meydanlarda dolaşıyor. Şimdi soruyorum: Bu sahneyi kaç kez izledik?
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun dediği gibi: “1915’te öldü denilen Ermeniler, Türkiye’de Kürt kimliğiyle yaşıyor. İran’daki Kürtler İran’a, Irak’takiler Irak’a saldırmıyor. Bize saldıranlar Kürt değil; Kürt kimliğine bürünmüş Ermeni, Yahudi ve Haçlılardır.”
Bu noktada, Ömer Seyfettin’in Piç hikâyesi akla geliyor. Belki de vatana ihanet edenler, o hikâyeyi okuyup neden bu topraklara düşman olduklarını sorgulamalı.
Peki, Öcalan’ın affedilmesini isteyenler? Onlar hangi yüzle şehitlerimizin ruhunu ve bu milletin şerefini incitiyor? Bu milletin tarihini hiç mi okumadılar? Bizim tarihimiz, ihaneti affetmeyen bir adalet ve şeref anlayışı üzerine kurulu. İttihat ve Terakki’nin keskin devlet refleksi hâlâ içimizde bir yerlerde yaşıyor. O gün “hain” deyip affetmedik, bugün de affetmeyeceğiz.
Buradan tüm barış güvercinlerine sesleniyorum: Eğer barış adına teröristi affetmeyi savunuyorsanız, önce bir şehit ailesinin kapısını çalın. O eve bakın. Suskunluklarındaki çığlığı ve bu milletin şeref dolu onurunu duyabiliyor musunuz? Hâlâ “barış” diyebiliyor musunuz?
Şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklar kutsaldır; şerefsizlerle pazarlık yapılmaz. Bu millet, barış masallarıyla değil, kahramanlarının şerefi ve dik duruşuyla var olmuştur ve var olmaya devam edecektir.
Tarih, hainleri asla affetmez. Bu millet de affetmeyecek. Derler ya: “Tarih tekerrürden ibarettir.” Ama unuttukları bir şey var: Tarih, ders alınmazsa tekerrür eder. Türk olduğunu söyleyenler, tarihini okuyup ihanete karşı nasıl bir duruş sergilendiğini hatırlıyor mu? Şanlı geçmişimiz, ihaneti affetmeyen bir şerefle yazılmıştır.
Eğer “Biz Türk değil, sadece Müslümanız.” diyorsanız, o zaman Peygamber Efendimiz’in (sav) şu hadisini hatırlayın: “Mü’min, bir yılan deliğinden iki kez ısırılmaz.” Bir kez ihanete uğradıysanız ikinci defa aynı yanlışa düşmek Müslüman’a yakışmaz.