Bir Şehir, İki Cephe

04 Haz 2025 - 15:13 YAYINLANMA

2 Eylül 1919.

Mustafa Kemal Paşa, Sivas’a geldi.

Yanında silah arkadaşları…

Yüzlerinde savaş, ceplerinde yokluk, gözlerinde umut vardı.

Sivas halkı onları bağrına bastı.

O gün şehir değil, millet ayağa kalktı.

4 Eylül’de kongre başladı.

Salonda bir öneri dolaştı: “Amerikan mandası olsun.”

Genç bir tıbbiyeli çıktı, öyle bir konuştu ki...

Salondaki hava değişti.

Mustafa Kemal ayağa kalktı, kılıç gibi bir söz söyledi:

“Ya istiklal, ya ölüm!”

Sivas, o gün milletin iradesine ev sahipliği yaptı.

Kongre bitti, savaş başladı.

Düşman kovuldu, Cumhuriyet kuruldu.

Ve yıllar geçti…

18 yıl.

13 Kasım 1937.

Mustafa Kemal yine Sivas’ta.

Bu kez savaş meydanından değil…

Bir ders tahtasının başında.

Trenle geldi, yanında bakanlar vardı.

Sivas Lisesi’ne uğradı.

Kongre salonunu gezdi, hatıralar depreşti.

Sonra sınıfa girdi…

Geometri dersi vardı.

Bir kız öğrenci tahtadaydı.

Zorlanıyordu.

Arapça terimlerle dolu bir ders kitabında kaybolmuştu.

Mustafa Kemal dayanamadı.

Tebeşiri aldı, tahtaya yazdı:

Zaviye değil… Açı!

Müselles değil… Üçgen!

Dıl değil… Kenar!

Pisagor’u bile anlattı.

Ama asıl verdiği ders başkaydı:

“Bu millet kendi dilinde öğrenmeli.”

Sınıftaki herkesin hafızasına,

O tebeşirle yazılan kelimeler kazındı.

Ama aslında, o gün yazılan şey bir teorem değildi…

Bağımsızlığın devamıydı.

Kimi yerlerde kurtuluş anıtları dikilir,

Sivas’ta tahta yeterdi.

1919’da o binada Cumhuriyet doğdu.

1937’de o binada Cumhuriyet büyüdü.

Biri silahla verilen mücadelenin karargâhıydı.

Diğeri kalemle verilen savaşın sınıfıydı.

İkisinin de adı Sivas’tı.

İkisinde de millet vardı.

Ve ikisinde de Mustafa Kemal…

Ve Atatürk, her iki cephede de en ön saftaydı.

Birinde kalpaklı komutan,

Diğerinde beyaz tebeşirli öğretmen…

İşte bu yüzden Sivas, sadece bir şehir değildir.

Sivas, hem istiklalin hem de istikbalin şehridir.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: