Kendimizi ve Dünyayı Tüketirken... Doğa Kinini Kusmaya Başladı.

10 Eki 2025 - 15:04 YAYINLANMA

Dünyanın oluştuğu günden bu yana insanlık büyük evrimler geçirdi ve pek çok değişim, gelişim yaşadı. Hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle bu değişimler devam etmekte. Teknoloji, iletişim ve ulaşım alanlarında devrimler yaşadık. Cep telefonlarıyla dünyanın bir ucundaki insanla görüntülü sohbet edebiliyoruz. Eskiden, yaya olarak ya da atlarla aylar süren şehirlerarası yolculuklar yapılırken, şimdi birkaç saatte en ücra köşelere dahi uçakla ulaşabiliyoruz. En lüks otomobillere, imkânı olan herkes sahip olabiliyor. Yapılan duble yollarla ulaşım daha da kolaylaştı. Eskiden tek göz odada 10 kişi yaşarken, şimdi iki kişi dubleks dairelerde ya da villalarda yaşayabiliyor. Kimse, dünyada ya da yakın çevresinde olup bitenlerden haberdar değilken, günümüzde her birimiz dünyanın her köşesinden anında haberdar olabiliyoruz. Oturduğumuz yerden bir tuşla her şeye ulaşabiliyor, sanal ortamda dostluklar kurabiliyor, alışveriş yapabiliyor ve istediğimiz şekilde iletişim kurabiliyoruz. Teknoloji, bilişim ve iletişim çağında, elimizde her imkân var. Yani, yok denilebilecek bir şey yok... Kısacası, eskilerin hayal dahi edemeyeceği imkânları yaşıyoruz. Konfor artık elimizin altında.

Ancak insanlar bu kadar büyük değişimler yaşarken bu içsel değişimle yetinmedik. Doğaya da uzandık., doğanın yapısıyla, dengesiyle de oynadılar. Fabrikalar kurduk, ormanları yok ettik, denizleri kirlettik, hayvanları sürdük. Doğa, olduğu yerde kalıp "Bu insanlar bana ne yapıyorlar?" diyerek sessizce izledi mi? Tabii ki hayır. Toprak ana en sonunda kinini kusmaya, İçine çektiği insanların yaptıkları ne varsa iade etmeye başladı.

Zaman içinde, insanların öncelikleri ve değer yargıları değişti. İnsan sadece çevresini değil, kendini de değiştirdi. Amaçları, istekleri, arzuları, yaşam tarzları ve hayalleri Ahlak anlayışı, dostlukları, aile yapısı değişti... Her şey evrildi. İnsan, “yenilik” adına her şeyi dönüştürdü ama çoğu zaman içini boşaltarak yaptı bunu.

Teknolojiyi değiştirirken, kendilerini de yenilediler. Gelişen teknoloji, konforumuzu artırırken ruhumuzu daralttı. Topluluk ruhu yerini bireyselliğe bıraktı. “Ben” duygusu, “biz” in önüne geçti. Öncelikler değişti; değerler, anlamlar, hayaller bile tüketim odaklı hâle geldi. Kentlere yapılan göçle birlikte sorunlar arttı, suç oranları yükseldi. İnsanlar arasındaki çıkar çatışmaları, toplumsal, ulusal hatta küresel ölçekte savaşlara sebep oldu. Çıkar çatışmalarını hayatlarında taçlandırarak, bu çatışmalar, her şeyin önüne geçti. Kısacası, insanlar sadece üretim, tüketim, ulaşım, iletişim, sağlık, eğitim gibi alanlarda yenilikler yapmakla kalmadı, tabiat üzerinde, kendi beden ve kişiliklerinde, hatta aile yapılarında da değişim geçirdi. İnsanoğlu, aklına gelen, hayal edebildiği her şey üzerinde çalışarak hayata geçirdi. Yeni bilim dalları ortaya çıktı, buluşlar ve icatlar gerçekleştirildi.

Ancak biz, doğayla ve birbirimizle uğraşırken, doğa da kinini biriktirip insanlığın yüzüne kusmaya başladı. Ozon tabakasının delinmesi, tsunami, buzulların erimesi, dünyanın çölleşmesi, depremler, sel felaketleri, yanardağların faaliyete geçmesi gibi olaylarla karşılaştık. Doğa, biz insanlara ne kadar zarar verdiysek, aynı şekilde geri veriyor. Eskilerin de dediği gibi, "Ne ektiyse, onu biçiyor." Doğaya kim nasıl zarar veriyorsa, bedelini de ödüyor. Ancak suçlu olanlar yanında, suçsuz insanlar da bedel ödüyor. Maalesef "kurunun yanında yaş da yanıyor." Suçsuz pek çok insan, doğanın kinini taşıyan felaketlerde hayatını kaybediyor. Elbette gerçek suçlular bir gün cezalarını çekecek, bedelini ödeyecek. Allah, kimsenin kötülüğünü yanına kar bırakmaz.

Hayatta her şeyin bir bedeli vardır ve bu bedeller, bir şekilde insandan tahsil edilir. "Ben bu bedeli ödemem" diyemezsiniz. Karşınıza yaptıklarınızın ve yaşamınızın faturası çıkar. Biz doğayı kirletip yok ederken, geleceğimizi de yok ettiğimizin farkına ne zaman varacağız, merak ediyorum. Bizden sonraki nesillere nasıl bir dünya bırakıyoruz? Herkes geçmişe özlem duyarak, neden geleceği yok ediyor? Sözde herkes iyi, dürüst, merhametli ve sevecense, o zaman dünyaya ve insanlığa bu kadar kötülüğü kim yapıyor? Bence bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek, herkesin parmağı var. Sizce de öyle değil mi?

Belki de artık sormamız gereken soru şu:
- Hem kendimize hem dünyaya bu kadar zarar verirken, gerçekten ilerliyor muyuz? Yoksa sadece tükeniyor muyuz?

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: