Miras Kavgaları: Kardeş Payı mı, Kardeş Düşmanlığı mı?

03 Tem 2025 - 10:14 YAYINLANMA

Toplum olarak yüzleşmekten kaçtığımız, ama her köşe başında karşımıza çıkan bir yara var: miras kavgaları. Kuşaklar değişse de yüzyıllardır süregelen bu mesele, her dönemin kanayan yarası olarak varlığını sürdürüyor. Kimi zaman sessiz bir küskünlükle başlıyor, kimi zaman ise mahkeme kapılarında, hatta cinayet haberlerinde son buluyor. Sormak gerek: Bir arsa, bir tarla, bir ev... Değer mi gerçekten bir ömür boyu kardeşine sırt çevirmeye, düşman olmaya?

Miras kavgasının kökü çoğu zaman en başta, yani aile büyüklerinde yatıyor. Özellikle kırsal bölgelerde hâlâ kız çocuklarına mal bırakılmadığını görüyoruz. Ataerkil zihniyetin etkisiyle, “Mal oğlanın hakkıdır” denilerek, kız çocuklar dışlanıyor. Hâlâ bazı ailelerde “Mirası böler” korkusuyla kız evlat doğmasın diye dua edenler var. Düşünün ki insan, kendi canından olan bir evladını, cinsiyeti yüzünden dışlayabiliyor. Tek neden miras bölünmesin.

Bazı anne babalar ise ölmeden önce mallarını sağlıklarında erkek çocuklarının üzerine devrediyor. Ne için? “Sonra mahkemelik olmasınlar” diye. Oysa gerçek şu ki, işte tam da bu haksız paylaşım, ileride mahkemelik olmalarının temel sebebi oluyor. Hak yenmişse, o hak bir gün kendini mutlaka hatırlatır. Tapuda adı yazmayan ama emeği, alın teri, sevgisiyle o malda hakkı olan kardeşlerin sesi, eninde sonunda yükselecektir.

Mirasın paylaşımında yapılan adaletsizlik, sadece maddi değil, manevi yaralar da açıyor. Küskün kardeşler, birbirine selam vermez hale geliyor. Aile büyüklerinin mezarı başında bile konuşmayan kardeşler var bu ülkede. Ve ne yazık ki bu küslük, bir nesilden diğerine miras gibi aktarılıyor. Bugün birbirine düşman olan kardeşlerin çocukları da yarın birbirinden uzak büyüyor. Aile parçalanıyor; o meşhur “kan bağı” lafı, sadece bir biyolojik gerçekliğe dönüşüyor.

Daha da acısı, bazı köylerde hâlâ büyük dededen kalma tarlalar, bölünmemiş olarak duruyor. Erkek kardeşlerden biri bu toprağı kullanıyor, ekiyor, biçiyor; diğer kardeşlerin varlığını bile tanımıyor. Hatta kimi zaman bu tarlaları, sessiz sedasız kendi üzerine geçiriyor. Kimseye sormadan, danışmadan, “Ben yaptım oldu” diyerek. Oysa o toprak, sadece ürün değil, kul hakkı da üretiyor.

Evet, miras paylaşımı zor bir mesele. Evet, bazen belgeler, kadastro kayıtları, yılların alışkanlıkları işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Ama bütün bunların ötesinde bir hakikat var: vicdan. Hangi tapu, bir kardeşin yüreğinde oluşan kırıklığı silebilir? Hangi arsa, ömrü boyunca seni seven bir kız kardeşin gözyaşını telafi edebilir? Hangi ev, annesinin mezarına gelip kardeşine rastladığında yolunu değiştiren bir evladın iç sıkıntısını hafifletebilir?

Bugün hakkı yenenin feryadı duyulmasa da ilahi adalet susmaz. Kul hakkı hafife alınacak bir mesele değildir. Mal yüzünden kardeşine, amcana, yeğenine düşmanlık edenler, bilmelidir ki bir gün kendi çocukları da bu haksızlıktan nasibini alacaktır. Hani derler ya: “Ne ekersen, onu biçersin.” Açgözlülükle, bencillikle ekilen tohumlar; küskünlük, dava ve yalnızlık olarak biçilir.

Son pişmanlık ne yazık ki fayda etmez. Vaktiyle paylaşılmayan bir tarlanın, yıllar sonra aileyi mezarlıkta bile ayırmasına kim razı olabilir?

Şimdi durup düşünmek gerek: Gerçekten ne istiyoruz bu hayattan? Bir tapu daha mı, yoksa huzurlu bir aile sofrası mı? Adaletli bir paylaşım mı, yoksa ölene kadar sürecek bir küskünlük mü?

Kimi zaman en değerli miras, geride sevgiyle anılacak bir isim bırakmak olur. Gerisi toprak, taş, beton…

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: