SOYDAŞLARIMIZDAN DOST KAZIĞI! - Murat SULAKCI
Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirveleri süreci, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası ortak dil konuşan ülkeler Türkiye ile Güney Kafkasya’da Azerbaycan; Orta Asya’da Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan’ın katılımıyla bir platform olarak başlamıştır. 1992 yılında Türkiye’nin girişimiyle başlayan bu süreç kapsamında bugüne kadar on “Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi’ gerçekleştirilmiştir. “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği […]
Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirveleri süreci, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası ortak dil konuşan ülkeler Türkiye ile Güney Kafkasya’da Azerbaycan; Orta Asya’da Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan’ın katılımıyla bir platform olarak başlamıştır. 1992 yılında Türkiye’nin girişimiyle başlayan bu süreç kapsamında bugüne kadar on “Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi’ gerçekleştirilmiştir.
“Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin Kurulmasına İlişkin Nahcivan Anlaşması” mevcut süreci kurumsallaştırmak amacıyla Nahcivan’da 3 Ekim 2009 tarihinde gerçekleştirilen 9. Zirve’de Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan tarafından imzalanmıştır.
Bunun akabinde yine, 15-16 Eylül 2010’da İstanbul’da toplanan 10. Türk Dili Konuşan Devletler Zirvesi’nde “Türk Dili Konuşan Ülkeler işbirliği Konseyi’ kurulmuştur. İstanbul’daki kuruluş toplantısının ardından Türk Konseyi’nin ilk Zirve Toplantısı “Ekonomik ve Ticari İşbirliği” temasıyla 20-21 Ekim 2011 tarihlerinde Almatı’da gerçekleştirilmiştir.
Bu işbirliği çok geniş kapsamda turizmde, gençlik ve spor alanlarına kadar geniş bir yelpazede ’de şekillenmiştir.
Ne var ki, bütün bu yapılan antlaşmalar ve bölgedeki yakınlaşmalara rağmen. Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Avrupa Birliği (AB) ile 4 Nisan’da gerçekleştirdikleri zirvede, yalnızca Türkiye’nin tanıdığı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasını kınayan ve devletlere tanımama çağrısı yapan BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına da bağlı kalacaklarını açıkladılar.
Yaşanan son gelişme, Kıbrıs sorunu konusunda tamamen farklı pozisyonda olan Türkiye ve AB arasında problem olan Kıbrıs meselesi konusundaki yıllardan beri süregelen “iki devletli çözüm” fikrinin zarar gördüğünü en yakın bildiğimiz Türk cumhuriyetlerinin bazılarının Kıbrıs Cumhuriyeti’nde büyükelçilik açma kararı bizi son derecede üzdü, ilk açıklayan ülkede Kazakistan oldu.
Yine bu sürece dâhil olan Özbekistan ise Kazakistan’dan bir ay önce Aralık 2024’te İtalya’daki büyükelçisini Kıbrıs Cumhuriyeti’ne akredite büyükelçi olarak ilan etti. Üç önemli Orta Asya ülkesi, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne büyükelçi atama adımlarını 3-4 Nisan’da düzenlenen AB-Orta Asya liderler zirvesinden hemen önce tamamladı. Dünyanın en önemli ekonomik güçlerinden biri olan AB, Orta Asya’ya olan ilgisini bu zirvede somutlaştırdı ve toplamda 12 milyar Euro ‘lük bir yatırım paketi taahhüdünde bulundu.
Ayrıca Kazakistan’dan sonra Özbekistan ve Tacikistan’la da güçlendirilmiş ortaklık ve işbirliği anlaşması imzalamayı kararlaştırdı. AB’nin Orta Asya ülkeleriyle bu platformu oluşturma sürecinin önemli unsurlarından birinin de Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilişkiler olduğu ise 4 Nisan’da açıklanan AB-Orta Asya Ortak Bildirisi’nde ortaya çıktı.
Bildirinin 4. maddesinde, tarafların uluslararası ve bölgesel forumdaki tüm devletlerin egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı duyulacağı ve bu ilkeyi çiğneyecek adımlar atılmayacağı kararlılığı vurgulandı.
Bu kapsamda, BM Güvenlik Konseyi’nin 1983’te aldığı 541 ve 1984’te aldığı 550 sayılı kararlara güçlü bağlılıklarını teyit eden AB ve Orta Asya ülkeleri, aralarındaki ilişkinin gelişmesinin de bu ilkeye uyulmasına bağlı olduğunu kayda geçirdiler.
Son dönemdeki bu gelişmelere Ankara’dan henüz resmi bir tepki gelmedi. Dışişleri Bakanlığı, üç Orta Asya ülkesinin Kıbrıs Cumhuriyeti ile diplomatik ilişki kurmasına ve Ortak Bildiri’mde yer alan unsurlara ilişkin bir açıklama yapmamayı tercih etti.
Yaşadığımız bu süreci özetlersek, Ortadoğu’dan, Türk cumhuriyetlerine kadar dış politikadaki eksen kayması nedeniyle hem ekonomik hem de siyasi yönden geriye gitmesi nedeniyle bölgedeki itibarını önemli ölçüde kaybetmesi yüzünden. Ekonomik çıkarlarını da ön plana alan Türk Cumhuriyetlerinin Güney Kıbrıs’ı tanıması, yıllardır canımız pahasına savunduğumuz ulusal davamıza atılan bir dost kazığı olmuştur.