5 OCAKLAR, ARİF NİHAT ASYA ve BAYRAK ŞİİRİNİN HİKÂYESİ - Kadir COŞKUN

Bazı günler İnsanların hayatında önemli olup adeta belirleyicidir. Akif’in Çanakkale Şehitlerine şiiri bugün için vatandan uzakta aldığı bir haber üzerine aynı gecede, İstiklal Marşı’nı Tacettin Dergahında kısa bir zaman zarfında yazması gibi Arif Nihat Asya’nın ömründe de 5 Ocaklar belirleyici olmuştur. 5 Ocak 1922 Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşu. 5 Ocak 1940 Bayrak şiirinin bu gecede […]

22 Oca 2025 - 08:48 YAYINLANMA

Bazı günler İnsanların hayatında önemli olup adeta belirleyicidir. Akif’in Çanakkale Şehitlerine şiiri bugün için vatandan uzakta aldığı bir haber üzerine aynı gecede, İstiklal Marşı’nı Tacettin Dergahında kısa bir zaman zarfında yazması gibi Arif Nihat Asya’nın ömründe de 5 Ocaklar belirleyici olmuştur.

5 Ocak 1922 Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşu.

5 Ocak 1940 Bayrak şiirinin bu gecede Adana’da Arif Nihat Asya tarafından yazılması.

5 Ocak 1975 Arif Nihat Asya’nın ölümü.

Edebiyatımızda millî değerleri ve dîni heyecanları sade bir üslûpla dile getiren şairimiz 1904 yılında İstanbul Çatalca’ya bağlı İnceğiz Köyü’nde doğmuştur. Babası Tokatlı, annesi Tırnovalıdır. Bebekken babasını kaybeder, annesi de evlenip Filistin’e gidince 3 yaşından itibaren babaannesi ve halasının yanında ilköğrenimi mahalle mekteplerinde tamamlar. Orta öğrenim ve yüksek öğrenimi parasız yatılı olarak okur. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulundan mezun olur. Edebiyat öğretmeni olarak Adana’ya tayin edilir. Hayatının önemli bir noktası olan 5 Ocak 1940 tarihini burada yaşar. Duygu ve düşüncelerin 4 dizelik rubailerle ifade edildiği güzel şiirleri vardır. Milliyetçi ve Türklüğü yücelten şiirler, yurt gözlemleri aşk, dua şiirlerinde rahat ve sade bir üslûp kullanmıştır. Edebiyatımıza kazandırdığı pek çok eserleri içinde Bayrak şiirinin yeri ayrıdır. Ayrıca Tuna şiiri, Fetih Marşı dilden dile, gönülden gönüllere ulaşan eserlerinden bazılarıdır.
Bayrak şiirinin ilginç hikâyesini kendisinden dinleyelim :

“BAYRAK şiirimi 35 yaşımdayken yazdım. Adana Erkek Lisesi’nde edebiyat öğretmeniydim. Hatay, Gazi’nin gayretleriyle Türkiye’ye bağlanmıştı. O konudaki çalışmaları 1938 yılında başlamış, 1939 yılında neticeye ulaşılmıştı. Türkiye, yeni bir sevinç içindeydi. Bu sevinci, Adana da büyük coşkunluklarla yaşıyordu. Adana’nın Fransız işgalinden kurtuluşu 5 Ocak 1922’dir.
Bu bakımdan her sene, 5 Ocak gününde Adana’da büyük şenlikler yapılır. Adeta yer yerinden oynar. Şimdi de öyle midir, bilmiyorum.
Şehrin bir Saat Kulesi var; bir de Ulu Cami minaresi. İşte o Saat Kulesi’yle Ulu Cami minaresi arasına, her senenin 5 Ocak kutlamalarında, kocaman bir bayrak asılır. Bayrak diyorsam, öyle-böyle bir bayrak değil. On beş izcinin kolları üzerinde taşınan bir bayrak. Vay babam vay. Yani Saat Kulesi’yle Ulu Cami minaresinin arasına bir güneş doğuyor…”
Okunacak şiir bulunamıyor
“Hatay Türkiye’ye bağlandığı için 1940 yılının 5 Ocak kutlamasının daha bir güzel, daha bir heyecanlı olması isteniyordu.
O bakımdan Adana Maarif Müdürlüğü’nden bizim lise müdürlüğümüze bir yazı geldi. Mealen deniyordu ki: ‘5 Ocak kutlamasında, Saat Kulesi’yle Ulu Cami minaresi arasına Adana’nın tarihi bayrağı çekilirken, o güne uygun bir şiirin de, liseniz öğrencilerinden biri tarafından okunması uygun görülmüştür. Gereğini rica ederim. Maarif Müdürü falan filan.’
Lise müdürü bu konuda beni vazifelendirdi. Ben de öğrencilerim arasından üç-dört kişi seçtim. ‘Gidip kütüphanelerde araştırın. 5 Ocak kutlamalarına uygun güzel bir şiir bulun. Pek duyulmamış bir şiir olsun. Meşhurların da kitaplarını karıştırın; adı pek duyulmamış şairlerin de!’
Çocuklar gittiler.
Birkaç gün sonra geldiler. ‘Efendim bulamadık’ dediler. ‘Bulamadık olur mu’ diye öfkelendim. ‘Gidin gözünüzü dört açarak bir daha araştırın dedim.
Çocuklar çıkıp gittiler. Üç-dört gün sonra, elleri yine boş geldiler.
E peki ne olacak? Kendi kendime dedim ki, ‘Arif bu şiiri sen yazacaksın!’
Bir gün sonra 5 Ocak! Bir günüm var.
Adana’da Ocak Mahallesi’nde oturuyordum. O zamanlar, bugünkü gibi evlerde günün her saatinde elektrik yok. Geceleri petrol lambası yakıyoruz. El-ayak ortalıktan çekilince, petrol lambasının yorgun ışığında, bayrağımıza sığınarak kalemi elime aldım.
Şafak sökerken Bayrak şiiri hazırdı. O gece, şiiri nasıl yazdımsa, öylece kaldı. Yani üzerinde ikinci bir defa oynamadım.
Sabahleyin liseye gidince, ‘Bana Aydın Gün’ü çağırın’ dedim. Aydın Gün, bugün bizim Opera ve Bale Genel Müdürümüz olan Aydın Gün’dür.
Bulunup getirildi; şiiri eline uzattım; ‘Şunu oku bakayım’ dedim. Okudu. Güzel şiir okuyan öğrencilerimdendi. Bayrak şiirini ona bir daha, bir daha okuttum. Mükemmel okuyordu.
Bayrak şiirimi, 5 Ocak kutlamalarında ilk defa Aydın Gün okudu ve alkışlandı.
O günün akşamı, Halkevi’nde 5 Ocak Balosu var. Aydın Gün de baloda. Davetliler arasından bir kişi Aydın Gün’ü tanımış ve sormuş, ‘Bugün, 5 Ocak merasiminde o Bayrak şiirini sen okudun değil mi?’

  • Evet efendim.
  • Kimin o şiir?
  • Vallahi bilmiyorum efendim.
  • Yahu nasıl bilmezsin? İnsan okuduğu şiirin şairini bilmez mi?
  • Bilmiyorum efendim! Şiiri bana Arif Hocam verdi. Sonra, ‘Sana bu şiir kimin derlerse, kimin olduğunu söyleme’ dedi.
    O zaman mesele anlaşılmış. ‘Tamam bu şiir Arif Hoca’nındır’ demişler.
    Bayrak şiirini, Aydın Gün’e Halkevi’ndeki baloda da okutmuşlar. Sonra bir daha bir daha okutmuşlar.
    İşte o gün bugündür, benim Bayrak şiirim, bayrağımızın kendisi gibi hepimizin oldu.
    Bu şiir, bana ‘Bayrak Şairi’ denilmesine yol açtı ki, bu sıfat, benim için altından dökülmüş bir İstiklâl Madalyası kadar kıymetlidir.”(Soner Yalçın, Hürriyet, 06 Haziran 2010)
    O gün bu gündür, Türk milletinin Bayrak şiiri olarak gururla okunmakta ve söylenmektedir. Ancak, anlaşılır gibi değil, hem şiir hem de şairi bazı itham ve yasaklamalardan kurtulamadılar.
    Şair, şiirde geçen “kızıl” ifadesi nedeniyle cahilce komunistlikle suçlandı. Bazı bölümlerinin ve tamamının yasaklandığı devirleri de yaşadı.
    Millî Eğitim Bakanı Ömer DİNÇER zamanında önce,
    Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım/
    Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım,
    mısraları çıkarılıp 2014’te tamamı müfredattan kaldırıldı. Neydi rahatsızlıkları? Ona olan sevgi ve saygıyı pekiştirme amacıyla sembolik olarak ifade edilen “Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım” ifadesinde bayrağa benim gözümle kim bakmaz? Onu ve onun şahsında Türk milletini ve Türk vatanını yok etmek isteyenler. Buna karşı her Türk evladı gibi şair de kayıtsız mı kalacaktı? Bunu ifade etmek istemiştir. Yine “Seni selamlamadan uçan kuşun mezarını bozacağım” derken ona olan saygıyı gösterir. Bayrak bir milleti ve vatanı temsil ettiğine göre ona kimse saygısızlık yapmamalı. Dolayısıyla burada saygısızlığı affetmeyeceğini ifade etmiştir. Kuş ne bilir selamlamayı? Bu sembolik, soyut ve mecazi anlamlardan somut anlam çıkarma akılla izah edilebilecek bir durum olmasa gerek. Yine “kızıl” sözcüğünden komünistlik çıkartmakta ayrı bir maharettir(!) Cenazesinde Mehter çalınmasını isteyen ve uygulanan bir şair için bu nasıl düşünülebilir? Bu, her şeyi somutta görüp değerlendirmek isteyen ve sözün ruhundan habersiz insanların bakış açısı olabilir.
    Vefatının 40. yıl dönümünde onu rahmet ve minnetle anarken sizleri Bayrak, Fetih Marşı ve Tuna şiirleri ile baş başa bırakıyorum.
  • Evet efendim.
  • Kimin o şiir?
  • Vallahi bilmiyorum efendim.
  • Yahu nasıl bilmezsin? İnsan okuduğu şiirin şairini bilmez mi?
  • Bilmiyorum efendim! Şiiri bana Arif Hocam verdi. Sonra, ‘Sana bu şiir kimin derlerse, kimin olduğunu söyleme’ dedi.
    O zaman mesele anlaşılmış. ‘Tamam bu şiir Arif Hoca’nındır’ demişler.
    Bayrak şiirini, Aydın Gün’e Halkevi’ndeki baloda da okutmuşlar. Sonra bir daha bir daha okutmuşlar.
    İşte o gün bugündür, benim Bayrak şiirim, bayrağımızın kendisi gibi hepimizin oldu.
    Bu şiir, bana ‘Bayrak Şairi’ denilmesine yol açtı ki, bu sıfat, benim için altından dökülmüş bir İstiklâl Madalyası kadar kıymetlidir.”(Soner Yalçın, Hürriyet, 06 Haziran 2010)
    O gün bu gündür, Türk milletinin Bayrak şiiri olarak gururla okunmakta ve söylenmektedir. Ancak, anlaşılır gibi değil, hem şiir hem de şairi bazı itham ve yasaklamalardan kurtulamadılar.
    Şair, şiirde geçen “kızıl” ifadesi nedeniyle cahilce komunistlikle suçlandı. Bazı bölümlerinin ve tamamının yasaklandığı devirleri de yaşadı.
    Millî Eğitim Bakanı Ömer DİNÇER zamanında önce,
    Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım/
    Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım,
    mısraları çıkarılıp 2014’te tamamı müfredattan kaldırıldı. Neydi rahatsızlıkları? Ona olan sevgi ve saygıyı pekiştirme amacıyla sembolik olarak ifade edilen “Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım” ifadesinde bayrağa benim gözümle kim bakmaz? Onu ve onun şahsında Türk milletini ve Türk vatanını yok etmek isteyenler. Buna karşı her Türk evladı gibi şair de kayıtsız mı kalacaktı? Bunu ifade etmek istemiştir. Yine “Seni selamlamadan uçan kuşun mezarını bozacağım” derken ona olan saygıyı gösterir. Bayrak bir milleti ve vatanı temsil ettiğine göre ona kimse saygısızlık yapmamalı. Dolayısıyla burada saygısızlığı affetmeyeceğini ifade etmiştir. Kuş ne bilir selamlamayı? Bu sembolik, soyut ve mecazi anlamlardan somut anlam çıkarma akılla izah edilebilecek bir durum olmasa gerek. Yine “kızıl” sözcüğünden komünistlik çıkartmakta ayrı bir maharettir(!) Cenazesinde Mehter çalınmasını isteyen ve uygulanan bir şair için bu nasıl düşünülebilir? Bu, her şeyi somutta görüp değerlendirmek isteyen ve sözün ruhundan habersiz insanların bakış açısı olabilir.
    Vefatının 40. yıl dönümünde onu rahmet ve minnetle anarken sizleri Bayrak, Fetih Marşı ve Tuna şiirleri ile baş başa bırakıyorum.
  • BAYRAK
    Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü…
    Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.
    Işık ışık, dalga dalga bayrağım.
    Senin destanını okudum,
    Senin destanını yazacağım.
    Sana benim gözümle bakmayanın
    Mezarını kazacağım.
    Seni selamlamadan uçan kuşun
    Yuvasını bozacağım.

    Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…
    Gölgende bana da, bana da yer ver!
    Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar;
    Yurda ay-yıldızının ışığı yeter.

    Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
    Kızıllığında ısındık;
    Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
    Gölgene sığındık.

    Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
    Barışın güvercini, savaşın kartalı…
    Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
    Senin altında doğdum
    Senin dibinde öleceğim.

    Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;
    Yeryüzünde yer beğen
    Nereye dikilmek istersen
    Söyle, seni oraya dikeyim!

    TUNA

    Toplar gümbür gümbür döver burçları,
    Burçlar düşer Tuna’ya.
    İmdada koşarken başı taçlılar,
    Taçlar düşer Tuna’ya.

    Taçlısı haçlısı bir olmuş gelir,
    Haçlar düşer Tuna’ya. Gazadır… arada bizim saftan da,
    Koçlar düşer Tuna’ya.

    FETİH MARŞI (Bir bölüm)
    Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek
    Dağlardan çekdiriler, kalyonlar çekilecek…
    Elde sensin, dilde sen, gönüldesin, baştasın
    Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!..”

    YORUMLAR

    Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

    Kalan karakter: