ÇANAKKALE'DE 25 NİSANLAR - Kadir Coşkun
Eğitimci olarak uzun bir süre görev yaptığım Çanakkale’de, her tarafı tarih kokan, her köşesi bir tarihi olaya tanıklık eden, ülke savunmasının tarihte örneği görülmemiş destanlarına ev sahipliği ile bir milletin gelecek kuşaklara örnek teşkil edebilecek açık hava müzesi olması biz Türk milleti için büyük bir kazançtır.Bunun en güzel kanıtlarından birisi, Turgut Özal döneminde ülkemizi ziyaret […]
Eğitimci olarak uzun bir süre görev yaptığım Çanakkale’de, her tarafı tarih kokan, her köşesi bir tarihi olaya tanıklık eden, ülke savunmasının tarihte örneği görülmemiş destanlarına ev sahipliği ile bir milletin gelecek kuşaklara örnek teşkil edebilecek açık hava müzesi olması biz Türk milleti için büyük bir kazançtır.
Bunun en güzel kanıtlarından birisi, Turgut Özal döneminde ülkemizi ziyaret eden bir Japon heyetinin, “Sizin Çanakkale gibi bir destanınız varken çocuklarınıza başka bir ruh hali vermenize gerek yok. Burayı gezdirin, anlatın, hissettirin yeterli.” demesi Çanakkale Savaşları’nın ve gösterdiğimiz mukavemetin dış dünyaya yansıyan yönü olması nedeniyle önemlidir.
18 Mart 1915’te denizden Boğaz’ı geçemeyeceğini anlayan dünyanın en büyük deniz gücünün, geri çekilip 25 Nisan 1915’te karadan denediği harekâtın yıldönümünde geçmişi yerinde yaşamanın bende yarattığı heyecan ve gururu anlatmama imkân yoktur.
İlk çıkartmanın 19. Tümen Komutanlığına bağlı askerlerce Yarbay Mustafa Kemal Atatürk’ün komutasında tarihe geçen, “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek sürede geriden gelecek kuvvetler yerimizi alacak ve düşmanı çıkartmaya muvaffak etmeyeceklar.” sözü, ilk çıkartmayı yapan düşmana karşı 57. Alayda büyük zayiat verilmesine rağmen düşmanın püskürtülmesinin verdiği hüzünlü sevinci orada yaşamak… Yine, Seddülbahir ve yanı başındaki Ertuğrul Koyu’nda her biri bir destan kahramanı olan Türk askerinin oradaki temsilcisi, 66-67 askeriyle, Ertuğrul Koyu’na hâkim tepede hazır bekleyen Ezineli Yahya Çavuşların, Seddülbahir’de kahramanca savaşırken cephaneliğe düşen bir top mermisi ile tamamı şehit düşen Kahraman subay ve erlerimizin hatıralarını yâd etmenin insanda yarattığı duyguyu sözcükler ifade edememekte.
Önce Seddülbahir’e denizden ilk çıkartma girişimi ve şehitlerimiz, ancak, hemen yanı başında Yahya Çavuş’un kahraman erleri, sınırlı sayıları ile sabahın ilk saatlerinden akşam hava kararıncaya kadar, düşmanı adeta sahile hapsedip büyük zayiat verdirmelerini, bir İngiliz keşif uçağı pilotunun verdiği mesajda, Ertuğrul Koyu’nun kıpkırmızı, kan gölüne döndüğünü ifade etmesi, Türk askerinin vatan aşkıyla verdiği mücadelenin en belirgin tezahürü olsa gerek!
Akşama kadar düşmanı karaya çıkartmayan Yahya Çavuş’un, akşam üzeri kendisinin de şehadetiyle son bulan vuruşması ve arkadan gelen kuvvetlerimizin onların yerlerini almaları bugün, o tepede şu mısralarla ölümsüzleştirilmiştir.
Bir kahraman takım ve de Yahya çavuştular,
O gün dev gibi bir orduyla gönülden vuruştular,
Düşman tümen sanırdı bu kahraman yerleri,
Allah’ı arzu ettiler akşama kavuştular.
25 Nisan 1915’te başlayıp, 1916’nın başlarına kadar süren bu savaşlarda, zaman zaman bozgunun verilen bir emirle (Bozulup kaçan askerlerimize, Mustafa Kemal’in, “Düşmandan kaçılır mı? Merminiz bittiyse süngü tak, yat!) zafere dönüştürülmesi, düşman kuvvetlerinin durdurulması ve zaman kazanılması, Arıburnu’nda, Conkbayırı’nda, Anafartalar’da kazanılan başarılar, Kemal Yeri’nde Liman Von Sanders’in hediye ettiği saate isabet eden şarapnelin onu bizlere bağışlaması, çok şiddetli çatışmaların geçtiği, araları 7-8 metreye düşen cepheler, zaman zaman dünyanın en centilmen savaş sahneleri (Cepheler arasında su-konserve takası, sigara-çikolata takası, yaralı askeri beyaz bayrakla siperine götürüp teslim etmeler, karşılıklı cephelerden yanık sesli türküler-müzikler…), havada çarpışan mermiler, her yerin bir şehitlik olması, toprağı eşelediğinizde halen çıkan şarapnel parçaları, birbirine kenetlenmiş iki insan iskeletinin birinde haç, diğerinde muska bulunması ve kucak kucağa yatmaları, en güzeli de bir kitabede Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün :
“Bu memketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar, burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız… Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Mustafa Kemal ATATÜRK-1934, sözü, Çanakkale için ifade edilenlerden sadece birkaçıdır.
1916 Ocak’ı ile karadan da başarılı olamayıp büyük bir mağlubiyetle çekilmelerinin bir Türk evladı olarak o yöreleri gezerken bizde oluşturduğu gurur ve şehitlerimize minnet duygusu, gözyaşı dökmenin güzelliğini, her Türk çocuğunu oraları gezdirerek hissettirmek ve yaşatmak, görevimiz ve boynumuzun borcu olmalıdır!
Her yıl 24-25 Nisan’da Gelibolu’ya gelen, özellikle Avustralya ve Yeni Zelandalıların atalarını anmaları, Türk askerine saygı törenleri düzenlemeleri görülmeye değer manzaralardır.
Tarihimizdeki bu önemli gün için öğrencilerimize rehberlik yapan Çanakkaleli rahmetli öğretmenimiz Mustafa DOĞAN’ın, çocukları Ertuğrul Koyu üstündeki Ezineli Yahya Çavuş Şehitliği’nde toplayıp, Boğaz’ın girişine hakim tepede onlara şu sözleri söylemesi hâlâ kulaklarımda çınlamaktadır. “Yavrularım-Evlatlarım,
Buraları ve yaşananları görüyorsunuz. Ne olursunuz, hangi görevde olursanız olun, hangi işi yaparsanız yapın, çalışın-üretin, çalışın-üretin, çalışın-üretin, işinizde en güzelini yapıp, bizi yabancılara muhtaç etmeyin! Onları buralara sokmayın!”
Ve, ve herkeste göz yaşları, hüzünlü bir gurur.
Bunu çocuklar unutur mu? Ataları, dedeleri Çanakkale’yi düşmana dar edip geçirmedi, onlar da geçirmeyecektir!
Ey dünya! Bunu böyle bil, ona göre hareket et!
Tüm şehitlerimizin ruhları şâd, mekânları cennet olsun.