KAPSAYICI ŞEMSİYEMİZ: NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!

15 Ağu 2025 - 20:47 YAYINLANMA

 

Toplumların belirleyici özelliklerinden biri, üzerinde yaşadığı coğrafya, diğeri ise kimliğidir.

 

Coğrafi aidiyetler ülkeleri, kişisel aidiyetler milleti belirler. Bunun dışında bir şey düşünmeyi iyi niyetle izah etmek, Alman'a Almanyalı, Fransız'a Fransalı, İtalyan'a İtalyalı, Türk'e Türkiyeli demek gibi bir şey olur. Bunu da akıl ve mantıkla açıklamak mümkün değildir. 

 

-Efendim, Sivas'ta doğup büyüyen bir Ermeni'ye Sivaslı, 50 yıldır Frankfurt'ta yaşayan bir Türk'e Frankfurtlu deniyorsa bunlara, bulundukları ülkenin adları olan Türkiyeli, Almanyalı denilemez mi? -Denilemez efendim! Çünkü, bu ifadeler yaşadıkları yere aidiyet belirtir. Kimlikleri, vatandaşı oldukları ülke ile bağlantılıdır. Sivas'ta yaşamış bir Ermeni'ye Sivaslı denir, bu doğaldır. Çünkü bu coğrafyada yaşamış veya yaşamaktadır. Ama, kimliği ancak bu ülkenin vatandaşıysa Türk'tür. Değilse ait olduğu ülkenin vatandaş kimliğiyle tanımlanır. Aynı durum Frankfurt'ta yaşamış veya yaşamakta olan bir Türk için de geçerlidir. Eğer o ülkenin vatandaşı değilse Frankfurtlu bir Türk'tür. Vatandaşı olmuşsa Frankfurtlu bir Alman'dır. 

 

Milî kimliğimiz ve dilimiz 1924 Anayasası'yla belirlenmiş ve günümüze kadar da devam etmişken, uzun bir süredir çok kimlikli ve çok dilli bir Anayasa oluşturmak için dış kaynaklı ve içeride destek bulan, sonu birlik ve bütünlüğümüzü zedeleyip, ayrıştırmaya götürecek ifadeler kullanılmakta.

 

Milletimiz için en uygun sistemin geçmişte denenmiş ve parçalanma ile son bulmuş "Osmanlı Millet Sistemi" söylemleri gündeme getirilip bunu gerçeklestirmek için kurulduğunu düşündüğümüz Türk'ün Büyük Millet Meclisindeki komisyonu ve aynen bugünkü gibi tartışmaların olduğu 1924 Anayasa görüşmelerine bakarak İstanbul Mebusu Hamdullah Suphi'nin tartışmalara nasıl bir son verdiğine bakalım:

 

Cumhuriyet yeni kurulmuş. Çok uluslu bir devletten milli bir devlete geçişin anayasası hazırlanmaktadır.

 

Cumhuriyetin ilanından yaklaşık altı ay sonra, 20 Nisan 1924'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bugünkü tartışmaların bir benzeri yapılıyordu. Meclis tutanaklarında çok uluslu bir devletin tebasına mensup olmanın gereğinden kurtulamamış, kendilerini Kürt, Çerkez, Arnavut, Laz gibi addeden vekiller de vardı.

 

Meclis tutanaklarından yola çıkarak konu Anayasanın 88. maddesine gelince, "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı gözetilmeksizin vatandaşlık bakımından Türk denir." ifadesine karşı mecliste Eskişehir Mebusu Abdullah Azmi Efendi söz alıp "Bu madde milliyeti mi, vatandaşlığı mı belirliyor?" der.

 

Yanıt, Gelibolu Mebusu Celal Nuri Bey’den gelir: “Vatandaşlığı…”

 

Ama itirazlar bitmez...

 

Bozok Mebusu Ahmet Hamdi Bey, “Türk demek sanki bir dini ya da mezhebi kasteder gibi olur” der.

 

Sıralardan “O hâlde Türkiyeli diyelim” sesleri yükselmeye başlar.

 

Celal Nuri Bey, bu öneriyi sert şekilde reddeder. Meclis tutanaklarında şu sözler yer alır:

 

“Türkiyeli ifadesi yalnız coğrafî aidiyet bildirir. Ulusal kimlik coğrafya ile tanımlanamaz. İtalya’da ‘İtalyalı’, Fransa’da ‘Fransalı’, Almanya’da ‘Almanyalı’ yoktur; İtalyan, Fransız, Alman vardır. Nerede yaşadığınızı değil, hangi millete mensup olduğunuzu gösterir.”

 

Denizli Mebusu Mazhar Müfit Bey “Tabiiyet” kelimesini önerir, ama Encümen bunu monarşilerde hükümdara bağlılık anlamı taşıdığı için reddeder. İstanbul Mebusu Hamdullah Suphi Bey, son halini verir. “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı gözetilmeksizin vatandaşlık bakımından Türk denir.”

 

Meclis bu ifadeyi ezici çoğunlukla kabul eder.

 

Dönemin şartlarını hatırlamak gerek: Faşist Almanya ve İtalya’da vatandaşlık kan bağına dayalıydı. Alman veya İtalyan olabilmek için o soydan gelmek gerekiyordu.

 

Türkiye ise daha yeni bir Cumhuriyetken, kendi iradesiyle etnik daraltma yapmayıp kapsayıcı yurttaşlığı seçti. Kimliğini Türk, ülkesini Türkiye, yönetim şeklini Cumhuriyet olarak belirledi.

 

Günümüze geldiğimizde, mevcut Anayasamızın kapsayıcı tanım anlayışı kaldırılıp kimliğimize ve dilimize yeni ortaklar ilave etme arayışları tekrar başladı. Bunu hayret ve dehşetle izlemekteyiz.

 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözünü doğru anlamak gerekir. Burada ne mutlu Türk ırkından olana değil, ne mutlu Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı, onurlu bir ferdi olarak Türk'üm diyene, ifadesi ile Türk sözcüğünü kapsayıcı bir kalıba yerlestirmiştir. 

 

Bu nedenle "Ne mutlu Türk'üm diyene!" şemsiyesi altında toplanmalıyız. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'nde soy bağı değil, vatandaşlık bağı önceliklidir.

Adını değiştiren millet hem kimliğini hem de haritasını risk eder.

 

101 yıl önce, Gazi Mecliste verilen yanıt, umarız bugün de TBMM'de verilecektir. 

Aksi düşünülemez ve Türk milletine izah edilemez.

Çünkü,

BİZ, HEP BİRLİKTE TÜRK MİLLETİYİZ !

 

 

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: