Ah İnsanlar Ah Olsun
Hangi çiçek, diğerini “sarı açtı” diye ayıplar?
Hangi kuş, farklı ötüyor diye sürüsünden kovulur?
Doğa, ayrılıkları bilmez. Toprak aynı sabırla her renge hayat verir, gökyüzü her kanadın üzerinde aynı genişlikte durur. Nehir, kimliğini sormadan herkese su olur. Ve biz, doğanın tam ortasında, kendine en uzak varlıklarız.
İnsanlık, aklıyla övündü yüzyıllar boyunca. Sonra bir gün o aklı, birbirine üstünlük taslamak için kullandı. Derisinden, dilinden, inancından, görünüşünden, fikrinden dolayı öldürülen insanlarla doldu tarih. Kıyafetinden dolayı hor görülen, soyadı yüzünden yargılanan, sırf farklı seviyor diye hakarete uğrayan, başka bir memleketten geldi diye küçümsenen insanlar çıktı sokaklara. İnsan, en çok insana zulmetti.
İlginç değil mi?
Uzaya gidecek teknoloji yarattık, birbirimizi anlamaya gelince çocuk kaldık. Çiçeğe “sarı açtı” diye kızmıyoruz; ama bir insana “sen farklısın” diye dünyayı dar ediyoruz. Kuşlar birlikte uçar, balıklar birlikte yüzer de, biz yan yana yaşamayı öğrenemedik.
Oysa doğa bize hep aynı dersleri verdi:
Her renk güzeldir.
Her ses hayatın bir parçasıdır.
Hiçbir farklılık, varoluşa ayıp değildir.
Ama biz ne yaptık? “Benim gibi değilsen, benden değilsin” diye bir cümle icat ettik. Çizgiler çektik haritalara, sonra o çizgileri kalbimize taşıdık. İnsanlık, en büyük savaşını yine kendine karşı verdi.
Bukowski’nin dediği gibi:
“Ah insanlar! Her şeyi bulup kendini bulamayanlar…”
Gerçekten de öyle.
Bilimi bulduk, teknolojiyi bulduk, güç bulduk… ama vicdanı bir yerlerde düşürdük. Evrende yalnız olmadığımızı kanıtlamak istiyoruz, oysa aynı sokakta yaşayan bir insanın yalnızlığını görmüyoruz.
Belki bir gün büyürüz…
Belki bir gün çiçekler gibi yakmadan, kuşlar gibi susturmadan, sadece var olarak sevmeyi öğreniriz.
O gün gelene kadar:
Ah insanlar… Ah olsun.
Saygılarımla.