İNSAN BİLİM ve DİN

     İslam peygamberi, peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed insanlara, bende sizden biriyim bende insanım diyerek özellikle özel yaşamında halkın arasında, İnsanın varlığı ile var olanı gösteriyordu. İslam toplumu da hep akıl kapılarını açık tutarak inancının ilk emri “Alak” suresinde geçen “oku” buyruğuna uyarak, öğrenen, öğreten, belleyen ve belleten olarak başta ilim ve bilim eğitimleri olmak üzere birçok eserler bırakmışlardır.      […]

07 Nis 2025 - 08:39 YAYINLANMA

     İslam peygamberi, peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed insanlara, bende sizden biriyim bende insanım diyerek özellikle özel yaşamında halkın arasında, İnsanın varlığı ile var olanı gösteriyordu. İslam toplumu da hep akıl kapılarını açık tutarak inancının ilk emri “Alak” suresinde geçen “oku” buyruğuna uyarak, öğrenen, öğreten, belleyen ve belleten olarak başta ilim ve bilim eğitimleri olmak üzere birçok eserler bırakmışlardır.

     Yine o dönemlere Hristiyan, Yahudi bilim adamları İslam ülkelerinde rahatlıkla dolaşabiliyor, bazı kentlerde en başta da Mekke ve Medine’de Müslüman çocuklara ilim ve bilim eğitimleri verebiliyorlardı. Aynı zamanda Müslüman toplumda Tanrı’nın niceliği ve niteliği Müslüman bilim adamlarınca “Yaratan” kavramı anlatılırdı. Tanrı-insan ilişkileri vb. temel felsefe alanları irdelenebilinir, konuşulurken bir İmam Gazali (1050-1111) ortaya çıkıyor ve adeta bilim ve felsefeyi yok sayan “kuşku insanı azdıran, yoldan çıkaran bir ruh hastalığıdır” diyor.

     İmam Gazali bütün felsefi tartışmalara karşın “akıl yürütülen alanda din yürümez” der. “Dini korumanın ve inancı pekiştirmenin yolu, inancı akıldan ayırmaktır; dinsel inanç ve tapınmayı akıl üstü bir kaynağa, içsel bir kaynağa bağlamak” gerektiğini söyledi. Gazali bu sözleri ile zamanı-çağı ve zaman içinde olabilecek değişimleri insansal ilişkileri görmezden gelir.

    Gazali’nin bu tutumuyla inanç ve akıl yürütme yasalarının dışına çıkması, İslam inancına vurulan en büyük darbe olup, İslam toplumlarını “Düşünmeksizin inanmak, karşı koymaksızın boyun eğmek ve katlanmak” yani körü körüne biat tuzağına düşürmüştür.

     İslam toplumları içerisinde yalnızca Türk ulusu, bu tuzaktan kurtulma savaşı vermiştir. Ulusal Kurtuluş Savaşının sonucu olan 1923 devrimiyle gerici tuzakların bütün zincirlerini koparmıştır. Ne var ki su uyudu ama, dini rant olarak kullanan dinciler (dindarlar değil) uyumadı.

     Devrim önderleri devlet yönetiminden çekilince, ülkeyi yönetmeye soyunanların yetersizliğinden yararlanan ve henüz sanayi toplumuna geçememiş toplumun feodal ve tarım toplumu olmasından da faydalanarak, yeraltından başını çıkardı. Oysa Atatürk devrim ve ilkeleri ışığında Türk aydınlanması, tam bir İslam reformu idi. “Bilimi dinden, düşünceyi inançtan arındırmayı” öngören Türk aydınlanması, bilimsel anlamda ve aklı kullanmak eğitimi idi.

     İnsanların en hassas duygusu olan dini, her alanda kullanmayı çok seven başta siyasiler, tarikat ve cemaatler “Din elden gidiyor” veya “ Geleneklerimiz, göreneklerimiz yok oluyor” gibi söylemlerle asıl amaçlarını gizleyerek palazlanıyorlar.

     Dincilerin en büyük korkusu Bilim, ilim, uygarlık, aydınlık olduğu için karşısındakini de kendinden bilip, o öyle bende böyleyim; sonuçta o da ben de, öteki de bu toplumun, bireyleriyiz, çokluğumuz birliğimizden, varlığımız insanlığımızdan hepimizi Allah yarattı diyemiyorlar…

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: