Rızkın da, Ömrün de Yazılı; Telaşa Gerek Yoktur
İnsanoğlunun kalbini en çok yoran şeylerden biri, yarının ne getireceği endişesidir. Hâlbuki Hak Teâlâ’nın kudretini bilen, rızkın da ömrün de Levh-i Mahfuz’da yazılı olduğunu idrak eden kimse, telaşa düşmez. Zira her nefes bir takdirle gelir, her lokma bir nasip ile ulaşır.
Rızık, Hak’tan Gelen Bir Emanettir
Rızık, kulun kazancı değil, Rabb’in ikramıdır. Çalışmak bir sebep, alın teri bir vesiledir; ama rızkı gönderen, kalpleri doyuran yalnız O’dur.
Mevlânâ şöyle der:
“Ey insan! Sen rızkını dert edinme.
Senin rızkın seni arar, seni bulur.”
Bu söz, rızkın koşuşturmayla değil, nasiple geldiğini hatırlatır. Kula düşen, helal dairesinde gayret ve gönülde şükürdür.
Ömrün Nefesleri Sayılıdır
Ömür, bize bahşedilen nefeslerin toplamıdır. İnsan ne ileri alabilir ne de geri bırakabilir.
Yunus Emre, bu hakikati şöyle dile getirir:
“Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan.”
Ömür, bir rüzgâr gibi geçer; baki olan tek hakikat Allah’tır. İnsan, fani ömrünü O’na yakınlıkla süslediği ölçüde ebedî kazanç sağlar.
Telaş, Kalbin Perdesidir
Telaş, kulun Hak’tan uzak düşmesine sebep olur. Kaygı, kalbi perde gibi örter; insanı şükürden, sabırdan ve tevekkülden uzaklaştırır.
Mevlânâ’nın şu çağrısı tam da bu noktada kalbe ilham verir:
“Dert etme! Sen yolunda ol,
Rızık sana bulut gibi gelir.”
Telaşı bırakıp kalbi sükûna erdiren, Allah’a güvenen kişi, dünyanın yükünü sırtından indirir.
Huzurun Sırrı: Teslimiyet
Sûfîler der ki: “Nasibin sana gelirken gösterdiği yolu seyreyle, onda hikmeti gör.” Yani rızık da ömür de Hak’tandır; kulun gayreti, yalnızca kapıyı çalmaktır. Açan da kapatan da Allah’tır.
Yunus Emre de bu sırrı şu sözle hatırlatır:
“Tevekkül kıl Hakk’a, gönül,
Bir lokma da rızık gelir.”
Sonuç olarak; rızkın da ömrün de yazılı olduğunu bilmek, insana tembellik değil, teslimiyet öğretir. Kul, gayret eder ama bilir ki sonuç Rabbin takdiridir. Böylece telaş yerine şükür, kaygı yerine huzur, endişe yerine güven yerleşir kalbine
Saygılarımla.