Şartlar Karakterinizi Değil, Davranışlarınızı Değiştirir
İnsanın özüne dair tartışmalar, felsefenin en kadim meselelerinden biridir. “İnsan doğası sabit midir, yoksa şartlara göre değişir mi?” sorusu, Antik Yunan’dan günümüze uzanan bir hattın temel sorularından biridir. Modern psikoloji bu tartışmayı davranış üzerinden ele alırken, tasavvuf insanın özündeki “fıtrat” kavramıyla yaklaşır. Bu yazıda karakter ve davranış arasındaki fark, felsefi ve tasavvufi bakış açılarıyla değerlendirilecektir.
Felsefi Bakış
Felsefede karakter, bireyin öz kimliğini temsil eden en temel yapı taşıdır.
• Aristo, erdemi alışkanlıklarla ilişkili görmüş; karakteri, kişinin uzun vadeli seçimleriyle pekiştirdiğini savunmuştur. Ona göre erdemli bir yaşam, bireyin şartlara rağmen özünü korumasıdır.
• Kant, ahlaki yasayı evrensel ve içsel bir ilke olarak tanımlar. İnsan, dışsal koşullardan bağımsız olarak, vicdanında taşıdığı bu yasa ile eylemlerini yönlendirebilir. Dolayısıyla karakter, değişmeyen bu içsel yasayı temsil eder.
• Nietzsche ise karakterin, “üstinsanın iradesi” ile güçlendiğini savunur. Ona göre zor şartlar, insanı yoğurur; fakat özünde sahip olduğu değerler, yani karakteri, asıl “kimliğini” belirler.
Bu yaklaşımlar ortak bir noktada birleşir: Şartlar bireyin davranışlarını dönüştürür; ancak karakter, onun en derin düzeydeki özüdür.
Tasavvufi Bakış
Tasavvuf, insanı “fıtrat” kavramıyla ele alır. Kur’an’da “Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat” (O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. Rum, 30/30) ifadesi, her insanın özünde saf ve bozulmamış bir yaratılışa sahip olduğunu vurgular. Bu bağlamda:
• Fıtrat ve Nefs: İnsan özünde temizdir; ancak nefs, dünyevî şartlarla etkileşime girerek davranışları değiştirebilir. Açlık, korku, hırs gibi şartlar, insanı farklı davranışlara sürükleyebilir. Ancak bu, fıtratın değiştiği anlamına gelmez.
• Mevlânâ, Mesnevî’sinde insanın özünü “gizli bir cevher” olarak tanımlar. Ona göre dünya şartları, bu cevheri örten toz gibidir. Toz, cevheri gizleyebilir ama özünü değiştiremez.
• İmam-ı Gazâlî, “Kimya-yı Saadet” adlı eserinde, nefsin davranışları geçici olarak değiştirebileceğini, fakat kalbin safiyetinin korunması hâlinde insanın özünün sabit kalacağını ifade eder.
Tasavvufta önemli olan, şartların geçici etkilerinden sıyrılarak kalpteki hakikati, yani karakterin özünü korumaktır.
Karakter ve Davranış İlişkisinin Bütünsel Yorumu
Felsefi ve tasavvufi gelenekler, farklı yöntemlerle aynı hakikate işaret eder:
• Felsefe, insanın ahlaki aklına ve evrensel değerlerine dikkat çeker.
• Tasavvuf ise insanın fıtratına ve kalbin hakikatine vurgu yapar.
Her iki bakış da insanın özünün sabit, davranışlarının ise şartlara göre değişken olduğunu ortaya koyar.
Sonuç olarak;
Şartlar, insanın davranışlarını değiştirebilir; öfkeye, korkuya, aceleci tepkilere neden olabilir. Ancak karakter —felsefi anlamda ahlaki öz, tasavvufi anlamda fıtrat— değişmez bir sabite olarak varlığını sürdürür. Önemli olan, geçici şartların baskısına rağmen özdeki cevheri koruyabilmektir. Çünkü insanı gerçekten tanımlayan, değişken davranışları değil; değişmeyen karakteridir.
Saygılarımla
Kaynakça
• Aristoteles. (2007). Nikomakhos’a Etik (Çev. S. Babür). İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.
• Gazâlî, İ. (2016). Kimya-yı Saadet. İstanbul: Semerkand Yayınları.
• Kant, I. (2009). Pratik Aklın Eleştirisi (Çev. N. Kuyaş). İstanbul: Say Yayınları.
• Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî. (2007). Mesnevî-i Manevî (Çev. A. Gölpınarlı). İstanbul: MEB Yayınları.
• Nietzsche, F. (2011). Böyle Buyurdu Zerdüşt (Çev. A. Turan Oflazoğlu). İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.
• Kur’an-ı Kerim, Rum Sûresi, 30/30.