DEVLET TARİKAT ve CEMAAT - Ali DAĞ
Günümüzde oldukça faal ve devlet birimlerinde de oldukça faal olan tarikat ve cemaatlerin Türk toplumunda oluşan ilk dinsel gruplar sufizm akımlarıdır. Bu grupların temelini kendisi de Türk olan sufi bilge Ahmet Yesevi öğretisidir. Ahmet Yesevi’ninde, gene Türk olan Hallac-ı Mansur’un öğretilerinden çok etkilendiği bilinmektedir. Ahmet Yesevi ve Yesevilik kendinden sonraki birçok İslami akımı etkilemiş […]
Günümüzde oldukça faal ve devlet birimlerinde de oldukça faal olan tarikat ve cemaatlerin Türk toplumunda oluşan ilk dinsel gruplar sufizm akımlarıdır. Bu grupların temelini kendisi de Türk olan sufi bilge Ahmet Yesevi öğretisidir. Ahmet Yesevi’ninde, gene Türk olan Hallac-ı Mansur’un öğretilerinden çok etkilendiği bilinmektedir.
Ahmet Yesevi ve Yesevilik kendinden sonraki birçok İslami akımı etkilemiş ve hepsi de kendilerine kaynak olarak görmüşlerdir. Yesevilik ilk Türk tarikat oluşumudur. Anadolu ve Türk topraklarında bu İslami akımın öncüsü ise Hacı Bektaş-i Veli ve Bektaşiliktir. Bu tasavvuf akımları daha çok Tekke ve dergah adı verilen kurumlarda faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
Alevi Bektaşi Tekke ve tarikatların İslami açıdan en önemli tarafları Türker’in ibadetlerini Türkçe olarak yani anladıkları dilden yapmalarıdır. İlerleyen zamanlarda Arap Emevi kültürünün toplum içerisinde adeta resmi din gibi gösterilmesi toplumun ayrışmalarına yol açmıştır.
Bunun kırılma noktası Yavuz Sultan Selim İle başlayıp, II. Mahmut döneminde 1826 yılında Yeniçeri Ocağının kapatılması, ocak mensuplarının bağlı bulunduğu Bektaşiliğin yasaklanması, Bektaşi ocak ve Tekkelere Nakşibendi şeyhlerinin yerleştirilmesi ile Emevi Şerri İslam’ına, milli bir şuurla direnen ve Muhammedi İslam’ı yaşayan, Anadolu Müslümanlığının süreç içerisinde Emevi, Vahhabi bir çizgiye çekilmenin ana unsurlarını başlatmıştır.
Günümüz Türkiye’sinde radikal dinci akımların etkinliğinin artmasının en önemli nedeni Alevi Bektaşilerin katledilmelidir. Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı sonrası bu radikal dinci tarikat ve cemaat akımları, Cumhuriyet kurulduktan sonra da sorun olmaya devam etti. Bu tarikat ve cemaatlerin birçoğu, Milli Mücadele sırasında işgal kuvvetleri ile işbirliği yapıyorlardı. Bu ihanetlerini genç Cumhuriyete karşı da Dini kullanarak devam ettirdiler.
Bu soruna 30 Kasım 1925 yılında kabul edilen 677 sayılı kanunla tekkeler, zaviyeler, türbeler, kapatıldı. Bu kanuna en büyük destek Diyanet işleri Başkanlığı’nın kurucu başkanı Ankara müftüsü Börekçizade Rıfat Efendi ve onunla birlikte hareket eden aydın din adamlarıdır. Lakin geldiğimiz noktada Diyanet işleri Başkanlığı maalesef Cumhuriyet karşıtı tarikat ve Cemaatlerin her fırsatta önünü açmaktadır.
Bu tarikat ve cemaatler o kadar güçlendirilmiştir ki bunlardan en yaygın olanı Said-i Nursi ve Risale-i Nur ile beslenen Fethullah Gülen hareketi bu Memlekette tarihin en kanlı kalkışmasını yaparak Milli iradeye karşı Devlet imkanlarını kullanarak bir terör örgütü haline gelip Anayasal düzene karşı saldırmışlardır.
Müslümanların yapması gereken tarikat ve cemaat tuzaklarına düşmeden Kurani ve Muhammedi İslam’a sım sıkı sarılmaları gerekir. İslam dininde Allah ile kul arasında bir merci bulunmamaktadır. Onun için de tarikat ve cemaatlerin varlığı Demokratik Laik sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı insanların tertemiz dini duygularını, kullanarak tehdit olmaya devam edeceklerdir…
24 Şubat 2025