DOĞMADAN ÖLDÜRÜLEN DEMOKRASİ
Günümüzde demokrasi şehidi olarak anılan, başta Adnan Menderes olmak üzere zamanın politikacıları henüz yeni doğan demokrasiyi yozlaştırdılar. Bununla birlikte ahlakı ve tarihi de yozlaştırdılar. Ülkemiz demokrasi açısından en büyük fırsatı 1950-1960 yılları arasında kaçırmıştır. İkinci dünya savaşı, sonrası yeni dünya düzeni ile uyum sağlamak için İsmet İnönü, çok partili sisteme geçme kararı alarak Ülkenin önüne gerçek bir demokrasi fırsatı sundu.
Cumhuriyeti kuran Devletçi ve seçkinler diye tabir edilen kadrolar, demokrasi yolunda önemli bir adım attılar. 1950 yılında yapılan genel seçimlerde Demokrat Parti iktidara geldi. Tüm toplum demokrasinin gelişmesini bekliyor, tek parti diktatörlüğü diye eleştirdikleri kurucu parti ve siyasetini hunharca yerden yere vuruyorlardı.
Ama ne yazık ki sürekli Devletçi seçkinler diye nitelendirdikleri kadroların adeta, altın tepside sundukları demokrasi şansı ile iktidarı ele geçirenler, gelenekçi, liberal, muhafazakâr tutumlarından kurtulamayıp halkı tekrar geri götürme yoluna giriştiler. Oysa 1950 seçimlerini İsmet İnönü benim demokrasi zaferim diye nitelendiriyordu.
Tek parti döneminde siyasete girmiş ve yetişmiş olan Celal Bayar ve Adnan Menderes 1950'de iktidara geldiklerinde bu demokratikleşme sürecini devam ettirmediler. Tam tersi hedeflenen demokrasiyi katlettiler. Tek parti savaş meydanlarından zaferle gelmiş ordunun kurduğu bir iktidarı simgeliyordu.
Hâlbuki Demokrat parti, savaş meydanlarından gelen silah gücü ile kuranların iktidarını elinden alarak, sandıkla yani demokrasi ile çıkmıştı ve meşruiyeti temsil ediyordu. Demokrasi Demokrat Partinin anlayışına göre sadece çoğunluk yönetimi idi. Yani sürekli milli irade dillendiriliyordu. Demokrasiyi geliştirmek bir yana tek parti diye eleştirdikleri rejimi, muhalefeti, basın özgürlüğünü ve birçok alanda insan haklarını daha da geriye götürüyorlardı. Hapishaneler düşünce ve hak arayan suçlularla doldu.
Tüm bu demokrasi karşıtlığı sonucu 1957 seçimlerinde iktidarını kaybedeceklerini biliyorlardı. Bunun içinde radikal önlemlere başvuruyorlardı. Bunlar içerisinde muhalefeti kapatmak, hatta iktidar yetkilerini Genelkurmaya devrederek, doğrudan askeri bir yönetime geçmek bile alternatifleri arasında idi. Sonunda tek çare olarak sivil darbeyi uygulamakta buldular.
Mecliste 15 Milletvekilinden oluşan bir tahkikat komisyonu kurdular. Bu komisyona hem sivil, hem askeri mahkemelerin tüm yetkileri verilerek, aldıkları kararlarının temyiz hakkı bile yoktu. Burada amaç ana muhalefet partisini kapatarak seçime gitmekti. 27 Mayıs ihtilali iktidarın bu uygulamalarından sonra geldi.
Milli irade sloganı altında milletvekillerine, “Siz isterseniz Halifeliği bile getirirsiniz” diyerek, yönetimi çoğunluk diktatörlüğüne çeviren Adnan Menderes, bu hatayı hayatı ile ödemişti. Bu siyasi idamlar Menderes’i ne demokrasi şehidi yapar, ne de demokrasi katili olduğunu yok sayabilir…