İNANÇLARI SÖMÜRENLER
İnsanlık ve inançlar “Dinler, mezhepler” tarihine baktığımızda görüyoruz ki en yabani, en kanlı savaşların ve insanlık dışı kıyımların inançsal ama özelde ve gerçekte paraya, mülke kapılanmış aşiretçilik lerin, tarikatçılıkların ve cemaatçilik lerin yaygın ve egemen olduğu dönemlerde ve ülkelerde olduğu görülmektedir. Bildiğimiz gibi aşiret, tarikat ve cemaat sözcükleri her zaman din kaynaklı olup, toplumlarda içerik […]
İnsanlık ve inançlar “Dinler, mezhepler” tarihine baktığımızda görüyoruz ki en yabani, en kanlı savaşların ve insanlık dışı kıyımların inançsal ama özelde ve gerçekte paraya, mülke kapılanmış aşiretçilik lerin, tarikatçılıkların ve cemaatçilik lerin yaygın ve egemen olduğu dönemlerde ve ülkelerde olduğu görülmektedir.
Bildiğimiz gibi aşiret, tarikat ve cemaat sözcükleri her zaman din kaynaklı olup, toplumlarda içerik ve işlev olarak içerik değişiklikleri taşıyan ortaçağ terimleridir. Henüz ortaçağ karanlığından çıkamamış, ulus toplum olamamış, daha çok ümmet ve feodal toplum yapısına sahip toplumlarda var olmaktadır.
Toplum ve bireyler, aşiret beylerinin, tarikat şeyhlerinin ve cemaat önderlerinin oluşturdukları düzen ve kuralları içerisinde davranmak zorundadır. Kendilerini döneme ve zamana uydurmakta çok becerikli olan bu ortaçağ kalıntıları bu gün bile aramızda olup; dönemine, yerine ve adamına göre, Dini, inancı, devleti, parayı, malı kullanarak varlığını fütursuzca sürdürebilmektedir.
Dini kullanıyorlar, Allah’ı kullanıyorlar, devleti, hükümetleri kullanıyorlar ve daha da olmaz ise silahı ve şiddeti kullanıyorlar. Yerine göre devletten çok devletçi, düzenden çok düzenci, Atatürk’ten çok Atatürkçü, Demokrattan çok Demokratçı, laikten çok laikçi olabiliyorlar. Her ne kadar bunlar arasında birtakım küçük farklılıklar var gibi görünse de, aslında işlev olarak kullandıkları argüman ve ölçütler bakımından birbirlerinden hiçbir farkları yoktur.
Bunların kullandıkları asıl ölçü para ve iman olup, arkasına saklandıkları ve dillerinde persenk olan Allah ve devlettir. Cemaatlerin, tarikatların ve aşiretlerin genelde görünen tarafları, dindarlıkları ama gerçekte birtakım çıkarlarıdır. Ulu önder Atatürk gelecekte olacakları görürcesine daha Cumhuriyetin ilk yıllarında toplumu uyarmıştır.
Feodal ve ümmet toplumundan ulus toplum yaratan, Başkomutan Atatürk şöyle demiştir; “ Efendiler, ey ulus, iyi biliniz ki, Türkiye şeyhler, dervişler, tarikat öğrencileri ve kapılanmışlar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın buyurduğunu ve istediğini yapmak insan olmak için yeter.”
Atatürk bu söylemi ile Ulusal kurtuluş savaşı sırasında, Emperyalistlerin bu tarikat, cemaat ve aşiretleri kullanarak dini söylemler ile topluma ne kadar çok zarar verdiği bilincinde idi. Atatürk, bunları bilmez ve unutursanız bir bakmışsınız günün birinde, ortalık Tanrı’yı ve dini kullanan tarikat ve cemaat şeyhlerinin ürettikleri insandan putlarla, içinden çıkılmaz bir kargaşaya döner demek istemiştir. Günümüzde geldiğimiz noktada toplum olarak neredeyiz? Uygarlık yolunda mı ilerliyoruz? Ortaçağ karanlığına mı gidiyoruz?…