TÜRKİYE'DE KÜRTLER DOĞU ve BATI
Türkiye’nin kendi geri kalmışlığı içerisinde “mahrumiyet bölgesi” olarak da adlandırılan Doğu Anadolu, tarihin hiçbir döneminde Osmanlı’da dahi devlet bütününün bir parçası olmamıştır. İmparatorlukta toprak mülkiyeti geleneksel tımar sistemi ile yönetilirken, Doğu Anadolu’da bu sistem uygulanmamıştır.
İmparatorluğa bağlanan topraklar da toprak düzeni, mülkiyeti değişmemiş feodal özellik taşıyan beylerin, ağaların egemenliğinde kesintisiz devam etmiştir. Osmanlı’nın Doğu’ya tanıdığı ayrıcalık ve Doğu’nun Osmanlılara “şartlı” bağlanması, Çaldıran seferi sonrasına, 1515 yılını izleyen dönemlere rastlar. Osmanlılar bu seferden sonra 20 mıntıkanın Sünni, Kürt beyi ile anlaşma yaparak “Osmanlı’ya itaat” kaydıyla kendilerine yönetim beratlarını “eski toprak düzenlerinin devamı” vermişlerdir. Yani Doğu Anadolu’da toprak mülkiyetine karışmamış, tımar sistemi uygulanmamıştır.
Doğu her zaman ırk ve mezhep özelliklerinden dolayı, devlete baş kaldırabilecek etnik yapısını baskı altında tutmak için, Osmanlı bu bölgelerdeki Kürt beylerinden kendilerine müttefik oluşturmuşlardır. Osmanlı bölgedeki Türk Safevi ayaklanmalarını bastırmak için yararlandığı her zaman o bölgedeki müttefiki olan Kürt beyleri olmuştur. Bunun için de taviz olarak bu Kürt ağalarının topraklarını istediği gibi yönetmelerine karışmamışlardır. Bu armağan karşılığında bölgedeki Kürt kabileleri devlete başkaldırmamış ve imparatorluktan kopmamıştır. Bu da bir çeşit “sözsüz mukaveledir”.
Bu mukavele her zaman yürürlükte olup, bölgenin evrimini de büyük ölçüde etkileyecektir. Örneğin Batı’da 16. Yüzyıldan sonra bey ve ağalar ekonomik ve idari kuvvete dayanarak meydana çıktıklarında, güçlerini din ve kan bağı gibi faktörlerle pekiştirmeyecek ve nispeten güçsüz kalacaktır. Doğu’daki beyler ise, aralıksız devam eden bir derebeylik geleneğini sürdürmektedirler. Çünkü burada feodal yapı gereği aşiret, akrabalık ve Şeyhlik kurumları aktiftir.
Doğu Anadolu’nun bu özellikleri “sözsüz anlaşma” Cumhuriyetten sonra da önem ve etkisini göstermiştir. Devlet Batı’da kendi kurumlarını, hukukunu kolaylıkla kabul ettirirken, Doğu’da ise hakim zümreler devletin varlığını eskiden olduğu gibi sınırlı alanlarda tanımış, kendi bölgelerinin bizzat devleti olmak geleneğini sürdürmek istemişlerdir.
Günümüze gelindiğinde ise bu amaç ve istekler farklı fonksiyonlar ile karşımıza çıkmaktadır. Cumhuriyetin imkânları sayesinde kulluktan birey olma hakkını kazanan ve Kendilerini Kürtlerin temsilcileri olduklarını iddia eden gruplar, Osmanlının imzaladığı Sevr antlaşmasına geri dönülmesi cüretini gösterebilmektedirler…