DİN ve YOKSULLUK - Ali DAĞ
İslam dünyasının geneline baktığımızda yöneticiler ve bir avuç dinden beslenen din sömürücüleri hariç halkın tamamı kan, revan, savaş, yoksulluk, huzursuzluk ve daha birçok olumsuzlukların yaşandığı bir inanç sistemi içerisinde. Tüm bu olumsuzlukları da Dini referansa dayandırılarak birçok ayet ve uydurma hadislere dayandırmaktadırlar. İnanan Müslümanları yaşadıkları Dünyadaki yoksulluğu olağan gösterip, Müslümanın kendisini bu yoksullukla ahirete, […]
İslam dünyasının geneline baktığımızda yöneticiler ve bir avuç dinden beslenen din sömürücüleri hariç halkın tamamı kan, revan, savaş, yoksulluk, huzursuzluk ve daha birçok olumsuzlukların yaşandığı bir inanç sistemi içerisinde. Tüm bu olumsuzlukları da Dini referansa dayandırılarak birçok ayet ve uydurma hadislere dayandırmaktadırlar.
İnanan Müslümanları yaşadıkları Dünyadaki yoksulluğu olağan gösterip, Müslümanın kendisini bu yoksullukla ahirete, Cennete daha erken gidebilmenin müjdesi olarak görmelerine inandırmaktadırlar. Kendisini bu inançla şekillendiren, kendisini ölüm sonrasına hazırlayan toplumun içinden çıkan cemaat, tarikat önderleri ve halkı kandıran politikacılar kendileri lüks ve refah içinde yaşarken, cemaatlerine ve halka yoksulluğa şükretmeyi öğüt ve telkinlerde bulunuyorlar.
Tüm bu nedenlerden dolayı laikliğin egemen olmadığı ülkelerde halka zenginlik, huzur, barış, adalet, eşitlik, özgürlük vaad etmenin ve hayata geçirmenin iktidar olmanın zorluğu ortadadır. Egemen İslam’ın ise bu yokluk ve yoksullukları sonlandırmak gibi bir dertleri de yoktur. Çünkü yoksullara sadaka ve zekâtlarını versinler ki ibadetlerini devam ettirsinler.
Türkiye’de de durum farklı değildir. Yoksulların ve İslam’ı yaşadıklarını sananların büyük çoğunluğu sağcı ve dinci oluşumlara destek vermesi tüm bu öğretinin sonucudur. Türkiye siyasetinde milliyetçilik ve din birbirinden ayrı alanlar değildir. Türkiye’deki milliyetçiler de merkezlerine milleti değil, ümmeti koyan bir kitle olarak siyasi arenada da yer alıyorlar. Laik olmadan milliyetçi olunmaz.
Türk milliyetçiliği varoluş itibarı ile laik bir harekettir. Türk milletine ümmetçilik ve Arap milliyetçiliğine, bilerek ya da bilmeyerek bir yöneliş söz konusudur. Burada Türk kimliğinden çok uzaklara savrulmaktadır. Oysa Türk milleti İslam’dan önce de vardı. Türkiye’de çok partili sisteme geçenden sonra, tüm seçimleri dini referanslı muhafazakâr siyasetin kazanmasının en belirgin sebebi din, ahiret inancı, yoksulluk gibi kavramların kullanılmasıdır. Türkiye’deki egemen güncel milliyetçilik, dinciliğin farklı bir versiyonundan ibarettir.
Sonuç olarak inanan halkın dini duygularını istismar eden, din referanslı söylemlerin dışında herkesin gerçek Muhammedi İslam’ı yaşamakla mümkün olur. İslam inancında Allah ile kul arasında hiç kimse yoktur. Rehber Kutsal kitap Kuranı Kerimdir. Anladığınız dilde Kuranı okuyup gerçeği anlayabilirsiniz.
Din referanslı politikalardan ve dini kullanarak kendilerine cemaat ve tarikat kuran sözde dindarlardan kendi hür iradenizle kurtulup, hem bu dünyada hem ahirette huzur içinde önce insan olduğunuzu unutmadan yaşamı sürdürmek mümkündür…
17 Şubat2025